Şebit yufka olduysa...
Her sene olduğu gibi yine Ramazan'ın son günlerini memleketimizde geçirmeye geldik. Kadir Gecesi'nde bir şekilde Konya'da olmalıydık, çok şükür bu sene de başardık. Ankara'nın resmiyeti, iş-güç telaşesi derken günlük hayatta Ramazanın ruhundan izoleydik. Biraz insan içine çıkınca, çarşı pazar görünce neyi kaybettiğimizi hatırlamaya başladık...
Nerede eski Ramazanlar geyiğini bir kenara bırakacak olursak, artık Ramazan ayının da belli kalıplarla idrak edildiğini, Konya ve Ankara arasında imsak ve iftar vakitleri dışında çok fazla bir farkın kalmadığını söyleyebilirim. Beni asıl üzen bir sahur geleneği olan, gün içerisinde açlık hissimizi en alt düzeye indiren şebitin de kültürel anlamda başkalaşması oldu. Şebit diye mi, yoksa şepit diye mi yazılır ayrı bir tartışma konusu. Ben yazılışından çok şebitin lezzetiyle ilgilenenlerdenim.
Önceden müstakil evler çokken şebit genelde hayatta yapılırdı. Apartman hayatı, gençlerin her şeye erinip hazırcılığa alışması, bir süre sonra yaşlılarımızı da bıktırdı. Şebit artık hazır alınan bir şeye dönüştü. Lezzete biraz düşkün olanlar hazır da olsa gerçek şebitin peşine düşerken, sonuç odaklı olanlar market yufkalarına tav olmaya başladı. Şebite yufka diyen bir nesille karşı karşıyayız. Hani şu ara beka kavramı moda ya şebitin şebit olarak kalması da bence kültürel bir beka meselesidir. Ülkemiz ve dünya nelerle uğraşırken adam şebite takmış diyenler yazıyı okumayı burada bırakabilir.
İstenirse apartmanda mutfakta, bir Türk icadı olan tüplü saçta rahatlıkla şebit yapılabilir, yapan yapıyor yani... Lakin hazır olan her zaman tatlı geliyor. Fabrikasyona bağlanmış şebit artık ne kadar lezzetliyse. Damak zevkinin bile hazdan çok sonuç odaklı olduğu, sırf yemiş olmak için yenildiği, maksadın karın doyurmaya indirgendiği toplumumuzda bu durumda gayet doğal karşılanıyor. Bir de erinmelerine, beceriksizliklerine "Aman canım yiyeceğimiz kaç şebitte, tanesini bir liraya satıyorlar. Un al, emek ver, evi kokut değmez şekerim" vb. minvalinde bahaneler buluyorlar ya kanser olmamak elde değil...
Ramazan başlamadan önce hızlı trenle Konya'dan Ankara'ya şebit götüren birisi olarak şebitin başkalaşmasıyla, endüstriyel bir ürüne dönüşmesine kafa yoralı çok olmuştu. Ramazan içerisinde bu konuyla ilgili bir yazı yazmalıyım derken unutmuştum. Markette paketlenmiş yufkalardan alıp, sahurda iyi oluyor diyen 50'li yaşlardaki iki teyzenin muhabbetini görünce meseleyi tekrar hatırladım. Tabi ki teyzelere bir şey demedim.
Tandır ekmeği ve erişteden sonra şebit de elimizden kayıp gidiyor. Umursamazlaşan, her şeye nemelazım anlayışıyla bakan bir topluma dönüşmeye başladığımız günden beri geleneğin bir değeri kalmadı, kapitalizmin ona verdiği yeni şekille, vasatla yetinir olduk. Bu kafaya göre hamur işi de sağlığa zararlı. Ortada her türlü değerden, gelenekten soyutlanmış bir hayat olduktan sonra sağlığın bir anlam ifade edip etmediği ise bir diğer bahis olabilir...