HEGEMONYA PARADOKSU
Hemen her ülke iktisadi, askeri ve siyasi çapına göre, haklı – haksız, hukuki – gayri hukuki ayrımı gözetmeksizin çıkarları peşinde koştuğu ve bu yüzdende dünya üzerinde küresel barış, refah ve huzurun sözden öteye geçemediği koşulları yaşamaktadır. İşin tuhafı, nasıl ki bir toplum içinde insani ilişkilerde sonsuz özgürlük olamayacağı, tersi durum söz konusu olduğunda ise kaos ve anarşinin hakim olacağı kesinse, ülkeler arasında demokrasi, insan hakları ve evrensel hukuk kurallarını savunan özellikle gelişmiş batılı ülkelerinin, nerede olursa olsun dünyanın tüm emtialarına sahip olma haklarını kendilerinde görmek gibi sapık, bir o kadarda vandal düşüncelerinden, lalezar ortamı oluşamaz. Günümüzde tüm ülkelerin gelişmiş veya gelişmekte olsun fark etmez, çektiği sıkıntının temel nedeni, kendi lehlerine açgözlü ve hak tanımaz istekleriyle, muhatap olduğu ülkelere en doğal yasal haklarını dahi vermek istememesidir. Örneğin yarımada veya ada konumunda denize kıyısı olan ülkelerin kıta sahanlığı ile ilgili uluslararası sular hukuku her ülke için eşit derecede geçerli olduğundan, Akdeniz’de kıyısı bulunan Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi başta ABD olmak üzere yancı batılı ülkelerinin gözetimi altında petrol ve doğal gaz araması yaparken, Türkiye’nin kıta sahanlığına giren yasal bölgede petrol ve doğal arama çalışmalarının durdurulmak istenmesi, en hafif ifadeyle dayatmadır. Üstelik bu konuda en fazla sesi çıkan ülkelerin, çoğunlukla da Akdeniz’e sınırı dahi olmaması, başlı başına bir trajedidir. Ülkeleri yöneten siyasetçilerin hırsı, gözlerini ve hafızalarını o derece esir etmiş olmalı ki, fazla değil I. Dünya Savaşının üzerinden bir asır, II.’sinden üç çeyrek asır ancak geçmesine rağmen gerekli derslerin çıkarılmaması da, ayrı bir ironidir. Birinci Dünya Savaşı sonunda, galipler ve mağluplar arasındaki hak gaspı ve bölüşümündeki orantısızlığının II. Dünya Savaşının patlak vermesine yol açtığı açıkça ortada iken, gelişmiş batı ülkelerinin sahip oldukları iktisadi ve askeri güce güvenip, dünyanın bir diğer ucundan savaş gemileriyle gelerek konuşlanması, Türkiye üzerinden Akdeniz ile Orta Doğu ve çevresini kontrolü altında tutmak ve hegemonyası altına almak istemesinden başka bir gerekçeyle açıklanamaz.
XXI. yüzyıl koşullarının bir önceki yüz yılla aynı özellikler taşımadığı ortadadır. Geçen yüzyılın ikinci yarısından sonra dünya, tüm ülkelerin başta ekonomi olmak üzere her alanda birbiriyle daha bir kenetlenmeye başladığı bir yapıya dönüştü. Küreselleşme olarak tanımlanan bu olgudan hiçbir ülkenin kaçma şansı bulunmamaktadır. Yani söz konusu ülke örneğin ister dünyanın en büyük ekonomi ve askeri gücünü elinde bulunduran gelişmiş ülkesi ABD, isterse de Türkiye gibi global ekonomi ölçeğinde %1 paya sahip gelişmekte olan ülkelerden birisi olsun, fazla fark etmemektedir. Uygulamaya konulan her ekonomi politikasının mutlaka küçük veya büyük hacimde, diğer ülkelere bir yansıması olmaktadır. Üç beş aydan beri dünya gündeminde düşük tonda konuşulan, son birkaç hafta içinde artık hararetli bir şekilde tartışılmaya başlanan Rusya’dan satın alma anlaşmaları biten ve Türkiye’de kurulma aşamasına gelen S-400 savunma sistemleri konusunda Trump’ın ABD’sinin ülkemize yönelik ekonomi ve Doğu Akdeniz’de bulundurduğu savaş gemileriyle askeri tehdit unsuru bulunduran mesajları üstelik Yunanistan üzerinden vermesine karşı, ülkemizin kayıtsız kalması düşünülemez. Türkiye’nin, kıta sahanlığı hukukunun kendisine verdiği en tabii hakla araştırma gemileriyle devam ettiği petrol arama çalışmalarına, ABD’nin mesnetsiz bir şekilde S-400 konusunu kullanarak tehditler savunmasına karşı, bölgede kritik coğrafi konumunu avantaja çevirmek ve NATO’daki haklarını kullanmak istemesi, - örneğin İncirlik üssü üzerinden pozisyon alması - gibi opsiyonları gündemine alması kaçınılmazdır. Nitekim Türkiye’nin kendi çıkarları gereği çeşitli ekonomik önlemler alması ve komşu ülkelerle alternatif siyasi çözümlere girişmesi, ABD’nin karşı tehditleriyle karşılaşmasına yol açarak, dağdan yuvarlanan kartopunun çığa dönüşmesi gibi, başta bölge ülkeleri olmak üzere tüm dünya ekonomisini etkileyecek bir sorun oluşturmaktadır. Türkiye’nin malum ekonomik, siyasi, sosyal, toplumsal, hukuksal ve demokrasi gibi sorunlarının yanına bir de Rusya’dan savunma amaçlı S-400 satın alınması ve hakkı gereği Doğu Akdeniz’de petrol arama çalışmaları sonucu ilave sorunlarla karşılaşarak ekonomik açıdan krize girmesi, ithalat ve ihracatının yarıya yakınını oluşturan Avrupa Birliğini olumsuz etkileyecek ve küreselleşmenin etkisiyle Avrupa’dan tüm dünyaya yayılacaktır. ABD ve batı ülkelerinin dayatmacı politikaları, orta ve uzun vadede kendi ekonomilerine de zarar verecektir. Dünyanın hegemonya altına alarak gelişip barış iklimine kavuşacağı gibi sapkın paradoks düşünce yanlışından dönülmesi, günümüz insanlığının en büyük şansı olacaktır.
Soru: Mutlak adil gelir dağılımını sağlayan ülke var mıdır? Neden?
Sözün Gözü: Hesapla gelen hesapla gider.