ORTAÖĞRETİMDE SEÇMELİ TARİH VE FELSEFE
Geçen pazartesi ‘’Eğitimde Yeni Dönem’’ başlıklı yazımıza bizim Salih(Sedat Ersöz)’’yazınızda tarih, felsefe gibi derslerin seçmeli hale getirilmesi konusuna da değinmenizi beklerdim’’ yorumunu yapmış.
Evet Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, 19.01.2018 gün ve 27 sayılı ve 19.01.2018 tarih ve 36 sayılı kararları, ekte yenileri sunulan Felsefe ve Tarih dersleri programının 2018-2019 öğretim yılında da devam edeceğine vurgu yapıyor; önceki programları da uygulamadan kaldırmış olarak.
Tercihli program, tasarım tanıtım toplantısındaki açıklamalardan anladığımız kadarıyla 2020-2021 öğretim yılında hayata geçirilecek. Geçiyoruz.
26 Mayıs 2018 tarihli Star Gazetesinde Sibel Eraslan ‘’Tarih dersleri seçmeli mi oluyor’’ başlığı altında şunları yazıyordu.
‘’Tarih bizi geleceğe hazırlar. Hatıradan hafızaya, bilgiden bilince geçişi sağlar. Söylemden eyleme, yaşantıdan tefekküre geçiş için tarih okumak gerekir. Heyecandan hakikate, pişmanlıktan hedefe, hüzünden dirilişe ancak tarih şuuruyla ulaşırız’’ satırlarında sonra ‘’Tarih bilinciyle miskinlikten muharrikliğe geçeriz’’ tespitini yapar. Daha çok duygusal yazılarıyla tanıdığımız Sibel Hanım tarihe daha başka misyonlar da yükleyerek ’’bireysellikten toplumsallığa, tekillikten aleme, fertten millete, yalnızlıktan ümmete geçiş de ancak tarih okumasıyla gerçekleşir’’ der ve yazıyı ‘’milli ve yerli olmayı isteyen bir yönetimin, tedrisat teklifinde tarihe bir ders yükü olarak bakmak öyle ya her halde mümkün değildir’’ temennisiyle bitirir.
Sibel Hanımın duygulu bir yazar olduğunu biliyoruz ama tarihe bu kadar sorumluluk yüklerken insafın sınırını zorlamış. Tarihin bu kadar misyonu varsa başka ders okutmaya gerek var mı?
Ya hep ya hiç seçim değil, düşünceden kaçıştır.
Tarih bu kadar değerli de, Necip Fazıl gibi bir dehayı onun için mi ‘’inanmıyorum bana anlatılan tarihe’’ diye isyan ettiriyor.
Emin Oktay’a yazdırılan tarih gibi bir tarih olmasa da olur. Kahramanlarını Promete gibi ilahlaştıran bir tarihe inanmak için sebep ne?
Tarihçi olsam Kur’anın; tarihi anlatım metodunu denerdim.
Tarih, kendi metodolojisiyle tarafsız ,ideolojik baskıdan uzak yapısıyla zorunlu olmalı ama notla değerlendirilmesinden yana değiliz. Çok öz olarak tarih araştırmalarında uygulanan teknikler, kullanılacak paradigmalar nedir, tarih için hangi araçlar sağlıklıdır, bulunan bilgi ve belgeler nasıl muhafaza edilir gibi temel tarih bilgilerinin alt yapısını hazırlarsınız ve bu sahada öğrenci seçme hakkını kullanarak üniversitede tarihi derinleştirmesinin yolunu açarsınız.
Peki bu mümkün mü? Şimdilik hayır. Önce öğretmen sorununuz var bunu halledeceksiniz; yetmez ekonomik maliyeti var onu çözeceksiniz. Osmanlı tarihi hocası, ilk çağ tarihini seçen öğrenciye nasıl faydalı olacak sorusu kredili sistemle mi çözülecek?(!)
27.05.2018 tarihli Karar Gazetesindeki yazısında D.Mehmet Doğan da, bu konuya girmiş ama sadece birkaç kelimenin semantiğine takılmış. O kadar. Daha çok protest içeriğe sahip. Program için bir önerisi yok. Sadece ‘’Felsefe, mantık seçmeli ise bilgi kuramını(kendisi nazariye diyor)kim yapacak sorusunu’’ programcılara soralım. Sahi kim yapacak?
Tarih için önerimiz felsefe için de geçerlidir ama Eflatun’dan başlayıp Comenius’dan; Sokrates’den başlayıp Dilthey’den çıkıp zihin bulandırmak yok. Sistematik düşüncenin anahtarını verirsiniz seçimi öğrenciye bırakırsınız. Bakan ‘’disiplinler üstü’’ derken bu tür bir seçimi kast ediyor ama programın tartışmaya açık yönü tam da burası ama ayrı yazı konusu. Selamlar.