Sıtkı Yonca
Sıtkı Yonca En iyi yönetim

En iyi yönetim

                En iyi yönetim nedir, sorusunun  sadece  filozofları değil, birçok aydının zihnini de meşgul  ettiği muhakkak.

                İnsan aklının ürünü olan hiçbir sistemin adil, toplumsal  değerleri  önceleyen, merhameti  merkeze alan,  maddi imkânların paylaşımında en alttaki yönetileni ölçü alma kabiliyeti gösterecek  bir  işleyişi olmadığını hepimiz biliyoruz.

                Adını değiştirmekle işlerliği değiştirmiş olmuyoruz. Demokratik bir yönetimde kötülüklerin olmayacağını nasıl kimse garanti edemiyorsa,  meşrutiyet veya monarşik bir yönetimde de garanti edemez. Komünist ve kapitalist sistemlerin ne kadar acımasız olduğunu insanlık yaşayarak gördü ve görmeye devam ediyor olduğunu da biliyoruz.

                Demokrasinin nimeti ön kabulüyle düşündürüldüğümüz için seçtiğimiz temsilcinin yasa teklifindeki  siyasi amacın ne olduğu görünmez olabilmektedir. Sosyal çıkar gözetiyormuş gibi görünen yasal metinlerin aslında siyasi veya sınıf çıkarına hizmet ettiğine dair amaç, siyasi elit veya yönetenlerce ustalıkla gizlenebilmektedir.

                Bizim  düşüncelerimizi  yansıtan bu sistemler,  aslında birbirinden çok derin farklarla  bir ayrışma içinde değildirler. Hepsi  ‘’devlet için’’ olduğu iddiasını taşır. Böyle olmak zorundadır, aksi halde taraftar bulamaz. Türkiye’de PKK temsilcisi siyasi oluşum bile devleti demokratikleştirme iddiasının arkasına gizlenir. Sorun, ‘’nasıl bir yönetim’’ sorusunun samimiyetten ziyade  ‘’neden ben/biz  değilim/-iz’’ diyen  egoizmin, devlet kutsallığıyla kılıflanmış olmasındadır. Bunun için de  sadece şartların olgunlaşması beklenir. Kimisi için seçimdir demokrasi; kimisi için darbe.

                 Eflatun filozof olduğu için devleti, filozofların yönetmesini  ister  örneğin. Bir hukukçunun veya iktisatçının düşüncesi de bundan farklı  değildir. Mesleğin ‘’ben yönetmeliyim’’ amacını kapattığı arzu tam da budur.

                Demokrasiyi  eleştirirken  diğerlerinin bundan  daha  adil  olduğunu  söylemiyoruz. Adına ister başkan deyin, ister cumhurbaşkanı; ister kral deyin ,ister şah; ister padişah deyin, ister imparator; her yönetimin başında bir en yetkili vardır. Çok zaman karar bu en yetkilinin insafına kalır.

                Antidemokratik Düşünce Şekilleri’ni eleştiren David Spitz’in  325 sayfalık eserinde  (yaklaşık)2500 yıllık Eflatun’un devlet anlayışı  bile kendisine yer bulurken; bugün 1.5 milyar Müslüman’ı  ilgilendiren hilafet  gibi bir yönetim  organının , aleyhinde de olsa  bir cümlelik yer  bulamaması, çıkarların şimdilik demokrasi ile korunabileceğine insanlığın inandırılmış olmasıyla rabıtalıdır.

                Terörist, eşcinsel, tefeci,sahtekâr bile bu eyleminin demokratik hak olduğunu söylerken itirazımız olmuyor da;  Hilafet deyince  hepimiz ‘’nasıl olur? Bu zamanda ha’’ hayretiyle harmanlanmış  bir şok geçiriyoruz. Halbuki ’’Hilafetin  farz  oluşu  icma ile sabittir. Ancak bu iş farz-ı  kifaye olup imamın seçilmesi,  halifeyi seçmek için  oluşturulmuş ve gerektiğinde  onu  azletme  yetkisine  sahip  meclisin görevidir.’’   ‘’Allaha itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan emir sahiplerine  de (Nisa Suresi 59) ‘’ emri gereğince insanlara da itaat etmek düşer’’ diyordu  Müslüman sosyoloğumuz İbn-i Haldun Mukaddime’sinde ( I.cilt syf. 273)

                 N.Fazıl Kur’an için  ‘’güneşe evet ama ışığına  hayır  diyorlar’’ derken haksız mı? Selamlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sıtkı Yonca Arşivi