Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Normalleşmeye inanmamamız vallahi dertten

Normalleşmeye inanmamamız vallahi dertten

Koronavirüs günlerinde sözde normalleşmeye geçtik. Normalleşebilecek miyiz, yeni normal dedikleri nasıl bir şey olacak? Yoksa aba altından sopa gösterir gibi artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak söylemi mi yeni dönemin belirleyicisi olacak, bekleyip göreceğiz. Yaklaşık üç aydır bekliyoruz, daha ne kadar bekleyeceğimiz de meçhul. Virüsün arkasına sığınılıp yapılan her şeyi, mantıksız da olsa atılan her adımı sorgulamadan kabul etmemiz bekleniyor. Bilim ne derse o yaklaşımıyla, hayatlarımız ipotek altına alındı. Bilimsel olarak yeniden dizayn ediliyoruz, yeni dünya tasarımı tamamlanınca haber verecekler. Olan haybeye geçen günlerimize olacak…

İnsanı her dönem yoran şey belirsizliktir. Yarınını görememe, üç ay sonra ne olacağına dair ortalama bir fikre sahip olamamaktır. Virüsün Çin’de ortaya çıkmasının üzerinden neredeyse altı ay geçti. Ülkemizde de üç ay devirdik. Ömrümüzden üç ayı kısıtlanmış olarak, acaba virüs kapar mıyız, kaparsak ne olur, ölür müyüz yoksa kurtulabilir miyiz gibi onlarca farklı soru ile geçirdik. Virüsü yok sayalım, inanmayalım demiyorum. Lakin yavaş yavaş dönen dolapların ortaya çıkmasıyla da pek de öyle doğal bir afetle, kendiliğinden ortaya çıkmış bir salgın ile karşı karşı olmadığımız da şimdiden belli olmaya başladı. Artık önümüzdeki beş-on yıl sonra korona gerçekleri itiraflar eşliğinde ortaya dökülünce haklılık payımız ortaya çıkacak ama elbette değişen bir şey olmayacak.

İnsanı üzmenin yanında sinirlendiren zaman zaman yuh artık dedirten şey herkesin kafasına göre bir geçiş dönemi, yeni dönem tasavvurunda bulunması, bilimsellik ayağından kısa yoldan insanların soyulmaya çalışılması. Şehir içinde toplu taşıma da normale dönüldü, bırakın koltukları ayakta bile yolcu binebiliyor ama şehirlerarası seyahatte yüzde elli kısıtlama devam ediyor. Binen her yolcunun isminin, nereye gideceğinin belli olduğu bir otobüsü mü kontrol edebilmek kolay yoksa bir saatten fazla süren seferi süresince kaç yüz kişinin bindiği belli olmayan bir toplu taşıma otobüsünü mü? Şehirlerarası seyahatte bilet fiyatları iki katını geçti. İnsanlar mecbur olduklarından birçok ihtiyacından tasarruf sağlayarak mantıksız da olsa otobüsleri kullanıyor.

Şimdi bu tedbiri bilimsel olarak mı kabul edeceğiz, yoksa üç aydır sefere çıkmayan firmaların kendini toparlamaları için birkaç ay sürecek bir ceplerini yeniden doldurma dönemi olarak mı? Bunun gibi onlarca farklı sektörde saçma sapan uygulamaları bilimsellik ayağından sorgulamadan kabul etmemiz bekleniyor. Ölümü gösterip sıtmaya razı edilen insanlara, “normaller” bile taksit taksit fahiş fiyattan satılıyor. Diyeceksiniz ki kardeşim her şey maddiyat mı? Elbette her şey maddiyat değil, hatta hayatımıza anlam katan birçok şeyin yanında maddiyatın esamesi bile okunmaz. Fakat dünyayı maddiyat üzerine kurup da bizim bu maddiyattan şikâyet etmemizi de kimse eleştirmemeli.

Normalleşirken iğneden ipliğe her şeye zam gelecek, devlet bile yeni vergi kalemleri icat ederek vatandaşın alım gücünü düşürecek. Öte yandan değişmeyen tek şey vatandaşı geliri olacak. Hatta insanların bu süreçte işsiz kaldıklarından, yeniden aynı maaşlara iş buldukları için mutlu olmaları beklenecek. Bütün bu yaşananları bilimsel olarak normal kabul edeceğiz. Ölmediğimize sevinirken bir yandan da yarınımız nasıl olacak diye dert sahibi oluyoruz.

Elbette herkes böyle düşünmüyor. Tuzu kuruları bir kenara bırakıyorum. Onlar para parayı çeker hesabı bu üç aylık süreçte dövizdi altındı derken küplerini doldurmaya devam ettiler. Alt ve orta kesim ise düşen kredilerle yeni hayaller satın almanın derdine düştü. Daha birkaç hafta önce acaba hayatta kalır mıyım diye düşünen insanlar şimdi bir yıl ertelemeli 10-15 yıl vadeli ev derdine düştü. Faizmiş, helalmiş, harammış, normalleşirken bunlarda yeniden unutuldu. Yeni bir dünya kurulurken herkes kendi çapında bu dünyadaki yerini almaya çalışıyor. Olan yine bizim gibi çapsızlara olacak galiba…

Geçtiğimiz günlerde üniversiteden mezun oluşumuzun 10. yılıydı. Yaşımız artık otuzu geçti, yolun yarısına yaklaştık. Son beş-altı senemiz hep daha iyi olacak diye beklemekle geçti. Her şeyin gün gün kötüleştiğine şahit oluyoruz. Murat Menteş’ten ilhamla söylersek normalleşmeye inanmamamız vallahi dertten…  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi