Türkçe bilen aranıyor
‘’Neden bir bayram yazısı değil’’ diye sitem edeceklerin sayısının çok fazla olacağını sanmıyorum; eski bayramların tadı yok diye söze başlayacaklarımız çoğunlukta olduğu için. Yine de mübarek Ramazan Bayramınızı yürekten kutlayarak Allah’tan tekrarını nasip etmesi niyazıyla başlamak istiyorum.
Nejat Muallimoğlu’nu bilmiyordum Derin Tarih dergisinde rastlayıncaya kadar. Böyle Türkçe aşığı birini tanımadığıma hayıflandım doğrusu ama suçumuzu savunurken kullandığımız muhteşem bir yeteneğimiz(!) vardır bilirsiniz; suç bizde değildir(!) mutlaka karşıda birinde veya bir yerlerdedir.
‘’Bir Türk Vatana Döndü’’ isimli eserinden bir sayfa aktaran dergi, yazıya ‘’Türkçe Bilen Aranıyor’’ diye ironik olsa da, düşündürücü ve çarpıcı bir başlık atmış. Uzun yıllar yurt dışında kaldıktan sonra Türk vapuruyla ülkesine dönerken güvertenin barında, kendi aralarında konuşan genç mühendislerin Türkçe’yi katlettikleri ve güya ülkede de saygın bir konumda olduklarını öğrenmenin verdiği hayretle dehşete düşen bir entellektüel için yazının başlığı çok isabetliydi doğrusu..
Muallimoğlu’nun gözlemiyle, genç mühendislerin konuşmalarından kelime hazinesi diye bir kavramdan neredeyse söz edilemez. O kadar yani. Konuşmalarında fikir yok zaten ama kullandıkları kelimeler arasında meramını ifade edecek bir rabıta da yok. Muallimoğlu, bunların kelime dağarcığında(!) ‘’çok’’ ‘’güzel’’ ‘’büyük’’ kelimelerinden başka kelime yok mu diye sorarken hayretten donup kaldığını hissediyoruz.
Türk barmene: ‘’şey bak sana bana. Ver sana o şey den bir tane. ’’Barmen: ‘’ne istediniz beyefendi? Hangi şeyden?’’ ‘’ Şey yahu neydi o? Ha martini. Martini’’ Şortlu bir kız, yanındakine: ‘’Şeref be!.. Kafir İtalyan beni kazıkladı.’’ Bir diğer kızımız yanındaki erkek arkadaşına: ‘’matrak mı geçiyorsun benimle yahu’’ gibi konuşmalar için 2003 de vefat eden Nejat Bey bugünü görseydi ‘’Zavallı Yahya Kemal ‘’Bu dil ağzımda annemin sütüdür’’ dediğin Türkçe’yi, bu üniversite gençliğinin ne hallere getirdiğini görmek için bir kalksaydın eminim kalktığına pişman olurdun’’ diyebilir miydi? Zavallı Nejat Bey II. Abdülhamid zamanının gazetelerini inceleme fırsatınız olduysa bile belki de edebinizden dolayı konuya girmek istemediniz ama biz de size, sizin Yahya Kemal’e söylediğinizi söylemek için, zamanın Mizan Gazetesinden padişaha karşı ‘’ifrit’’ ’’pinti’’ ‘’yezid’’ ‘’hırsız’’ ‘’katil-i ekber’’ ‘’ayıplı beşeriyet’’ ‘’kızıl sultan’’ ‘’büyük cani’’ ‘’vicdansız’’ ‘’müstebit’’ ‘’Yıldız Sarayındaki çete reisi’’ gibi kelime ve tamlamaların bırakın konuşma dilini, yazı dilinde kullanıldığını hatırlatalım.
Sahi sizin, Sözcü diye bir gazete ve yazarlarını tanımak gibi bir şanssızlığınız olmadı değil mi?. Nasıl mı? Sözcü Gazetesini Arap alfabesiyle basın tıpkı Mizan. Bir de emekli memur gazetesi var ki, kendi meslektaşlarına veya Abdülhamid yanlısı gazetelere ‘’yandaş basın’’ ‘’yalancı’’ ‘’cahil’’ ‘’gafil’’ ‘’mangırperest’’ ‘’yardakçı’’ diyen Osmanlı Gazetesi gibi, küfrüyle meşhur. Ne dersiniz üstad? Vapurda ki gençlerden özür dileyelim mi sizin adınıza. Sosyal medyadaki kepazelikten iki satır haber versem berzah alemi sana cehennem olur. Ruhun şad olsun. Selamlar.