Gazze’de imanın direnişi
Yıl, 1967.. Altı gün savaşı.. İsrail ile Mısır, Ürdün ve Suriye arasında başlayan savaş.. Maalesef bu savaş İsrail’in galibiyeti ile bitmişti.. İşgalci İsrail için savaş, toprak genişletme demekti.. Bu savaşın sonunda İsrail, Mısır’dan Sina yarımadasını, Suriye’den Golan tepelerini, Filistin'in Gazze şeridini ve Batı Şeria topraklarını işgal ederek, topraklarını dört katına çıkarmıştı..
Hamas derme çatma imkânlarla 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail’e karşı bir saldırı başlatmıştı. Amaç, işgal edilmiş topraklarını savunmaktı. 1967’de üç ülkenin altı günde İsrail karşısında yenilmesine rağmen, aynı İsrail, altı aydır bir avuç Müslüman direnişçinin karşısında aciz kaldı.. Altı aydır İsrail saldırısına kök söktüren ve Siyonizm’in tarihinde bu kadar ağır kayıplar verdirten başka bir hareket olmadı.. Tarih bunu böyle yazacak.. İsrail ne yaparsa yapsın, yenilmiştir ve yalnız kalmaya mahkumdur. Evet, Gazzeli Müslümanlar çok kayıp verdiler, hala vermektedirler. Çok acılar yaşanıyor. Bu saldırı karşısında ister İslam dünyasının beceriksizliği, ister vurdumduymazlığı, isterse bazı ülkelerin gizli-açık Siyonist severliği sebebiyle Filistin’i yalnız bırakmaları karşısında bile Gazzeli mücahitler direniyor ve geri adım atmadılar.. Bütün güçsüzlüklerine, imkânsızlıklarına rağmen iman gücüyle şanlı bir direniş sergiliyorlar, işgal edilmiş Filistin topraklarında… Öylesine acımasız bir düşmanla, son derece zalim bir düşmanla, imanlarını koruyarak, bunu söz ve eylemle çoğaltarak insanlık tarihinde eşsiz bir direniş örneği gösteriyorlar..
Gazze direnişi, kalpler iman ve sebatla birleştiği zaman çağın en korkunç silahlarına karşı koyabilme gücünü bütün Müslümanlara ve mazlum halklara ilham ediyor. Adeta vahyin çağrısı Gazze topraklarında vücut buluyor. Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım edecektir. Nasıl ki, hem asker sayısı ve hem de lojistik destek bakımından Bedir’de Müslümanlardan fazla olan müşrik ordusu Müslümanların iman ve direnişleri karşısında yenilgiye uğramışsa, adeta bu hakikat yirmi birinci yüzyılda yeniden Gazze’de tekrarlanıyor. Yeryüzünde kendilerini güçsüz zanneden mazlumlara direnişin kodlarını hatırlatması bakımından Gazze deneyimi yeni örnekler sunuyor.
İşgalciler altı aydır gece-gündüz durmaksızın; karadan, denizden ve havadan ateş kusuyor. Siyonistler, iki buçuk milyon Gazzeli Müslümanı yerinden etmek suretiyle aç-susuz ve ilaçsız bırakarak saldırıyor, tonlarca bomba yağdırıyor. Her türlü yaşam ve ihtiyaç alanlarını yerle yeksan ettiler.. Taş taş üstünde bırakmadılar, hala saldırı bütün hızıyla devam ediyor. Buna rağmen bir avuç mücahit, Gazze sokaklarında işgalcilere kan kusturuyor, ecel terleri döktürüyor, onları delirtiyor. Bütün acımasız zulümlere rağmen mücahitler teslim olmadı, iradeleri asla sarsılmadı, kararlılıkları azalmadı, büyük bir moral üstünlükle zaferin ışıklarına yaklaştıklarını haykırmaya devam ediyorlar. Onlar, kendilerinden sonra gelecek nesillere aydınlık bir miras bırakmanın derdinde.. Vatanları ve değerleri için her bir direnişçi Ebu Ubeyde bin Cerrah kesilmiş, feda-i can ediyor.. Çünkü iman, bir süs ve temenni meselesi değil, kalpte kök salan ve amellerle sabitlenen bir akidedir. Gazze’de yaşanan işte bu imanın tecessüd etmiş halidir.
Görüldüğü gibi İşgalciler sadece direnişçilerle değil -onların gözünde bütün Filistinliler direnişçidir- bütün Filistinlilerle savaşıyor. Haydi, Gazze Müslümanları saldırı başlattı, Batı Şeria ve Kudüs’te yaşayan Filistinliler ne yaptı? Aynı zulüm Gazze dışında da tekrarlanıyor. Bu zulüm 1917’den beri sistematik bir şekilde uygulanıyor. Filistin meselesi değerlendirilirken yetmiş beş yıllık tarih göz ardı edilmemelidir. İsrail’in zulmü bugün değil, yetmiş beş yıl önce başladı.. Toprakları zorla gasbedilen mazlum Filistin halkı de yetmiş beş yıldır bütün zorluklara rağmen kendilerini ve topraklarını savunma mücadelesi veriyor. Bu haklı mücadeleden daha doğal ne olabilir? Bu bir kurtuluş mücadelesidir..
Gazze direnişinden alınacak çok dersler vardır. Onlar, her şeyleriyle Rahman’a tam teslim olmuşlar. İşgalcilerin bütün zalimane saldırılarına karşı direniyorlar.. Bütün bu fedakârlıkları, Mescid-i Aksa’yı özgürlüğüne kavuşturmak için yapıyorlar.. Acıları bal eylemişler.. Şehadet onlar için yaşam haline gelmiş.. Şehitleriyle birlikte iç içe girmişler. Hayatta kalanların her biri yaşayan şehittirler.. Onlar şikâyet ehli değil, şükür ehlidirler. Bir torba un çuvalı karşısında secdeye kapanıp Rablerine şükrediyorlar.. Onları bu dünyaya bağlayan dünyevi bir bağları yok.. Onlar adaleti ve insan haklarını savunuyorlar. İman, şehadet ve cihadın mahiyetini kavrayamayanlar onların içinde bulundukları moral üstünlüğünü asla anlayamazlar.
Gazze Müslümanlar; oğullarına ve kızlarına ne kadar güzel İslami eğitim vermişler.. Ne kadar kibar, ne kadar nazik ne kadar sempatik insanlar.. Savaşın bütün acımasız ve kalleşliğine rağmen çocuklarda bile tevekkül, umut, direnişçilere selam ve topraklarına sıkı sıkıya bağlılık gösterisi.. Azla yetinme duygusu, İslami kisve yaşantısından taviz vermeme azmi ve iradesi.. Onların bu tutumu, dünya başkentlerindeki halkları harekete geçiriyor ama İslam dünyasındaki halkları hala harekete geçirebilmiş değil. Yapıp ettiklerimiz yüzünden kalplerimiz mi karardı da şefkat, merhamet ve kardeşlik duyguları bir türlü harekete geçemedi? Hala İslam dünyası bir şey olmamış gibi davranıyor. Bazı ülkelerin sokaklarında bile hiç kımıldama görülmedi, görülmüyor.
Aman Allah’ım! Yokluk ve kıtlıklara rağmen.. Ne cömert insanlar, Gazzeliler. Kuşatma ve yıkım nedeniyle yiyecek sağlıklı gıda maddeleri bulamamalarına rağmen hayvan yeminden yapılmış yemekleri bile ne büyük fedakârlıklar yaparak pişirip çevrelerindeki insanlarla paylaşıyorlar. Evleri yerle yeksan olmuş kardeşleriyle birlikte tanımadıkları ailelere, yetim yavrulara, dul kadınlara dayanışma ruhuyla hareket ederek kol-kanat geriyorlar.. Yerinden edilenleri kabul edenler, yıkık camilerin enkazında Cuma ve teravih namazı kılanlar, savaş ortasında bile çocuklara Kur’an eğitimi verenler.. Şehitleri karşısında birbirlerini teselli edenler.. Sabırla, sevgiyle ve şükürle yaşama azmi ve iradesine sıkı sıkı tutunanlar.. Bütün bunlar köklü bir İslami şuurun varlığının emareleri.. Filistinli futbolcu Muhammed Bereket: “Ömrümün geri kalanı olabilir de olmayabilir de.. Onu, Siyonistler değil, göklerin ve yerin gaybını bilen Rabbim belirliyor. Eğer emr-i hak vaki olacaksa, korkakça ölmek ayıptır, bizler Rabbimizin razı olacağı ölümle ölmeye hazırız” diyor. Her Filistinli, her Gazzeli Müslüman 7’sinden 70’ine böyle inanıyor ve yürüyor üstüne ölümün, şehadetin…
Gazze’de altı ayda öldürülen çocuk sayısı dört yıldır devam eden çatışmalarda öldürülen çocuk sayısından daha fazla.. Kadınların sayısı da öyle.. Siyonistler, kadınları ve çocukları öldürmekle Filistin neslini yok etmek, kurutmak istiyorlar.. Kahvaltıda ot çorbası içen ve limon yiyen aileler gördük, bu savaşta.. Gazzeli bir çocuk, beslenme yetersizliği ve bacağının kesilmesine rağmen yüzünde umut gülücükleri, dilinde cihat naralarıyla yarınlara umut taşıyor.. Bu imanın tezahürü değil de nedir? Anestezi ilacı olmadığı için diri diri ameliyat olan çocukların yüzündeki o metanet ne kadar yüksek ya Rabbi!.. Dillerinde hamd, Allah vekil, O, bize yeter duaları eksik olmuyor..
Sonuç olarak, biz kendimize dönelim ve bakalım. Filistin’de bu kıyımın durdurulması için çaresiz kalan Müslüman yöneticiler ve kamu gücünü elinde tutanlar. Bir halk altı aydır, yıkıma, soykırıma tarifi imkânsız zulme maruz kalıyor. Yataklarınızda nasıl yatıyorsunuz? Gıda bulamadıkları gibi iftar edecek bir bardak su bile bulamıyorlar, günlerdir.. Şu mübarek ramazan ayında sofralarınızda yirmi kap yemek varken, hurma ile iftar etmek sünnettir dediğinizi görüyorum. Şifa hastanesinde Siyonistler katliam yapıyor, Müslüman kadınların ırzına geçiyor, bu feryatları duymuyor muyuz? Rabbimize nasıl hesap vereceğiz? İşimiz vallahi çok zor, çok zor… Rabbim affetsin, bizi… Eğer affa layıksak, tabii ki….