Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Gazze Endülüs Olmadan….

Gazze Endülüs Olmadan….

İslam dünyasının yaklaşık nüfusu, 1 milyar yedi yüz milyon civarında.. Ama Müslümanları ilgilendiren olaylarda hiçbir özgül ağırlığı yok, bu nüfusun. Hubbu’d-dünya ve ölüm korkusu içimize işlemiş… Selin önündeki çer çöp gibi akıp gidiyoruz.. Caydırıcı bir güç bile olmaktan çoktan çıkıp gittik. Belki de caydırıcı bir güç, lakin ağırlığını koymuyor, koyamıyor. Bunun en açık örneği, Gazze’deki katliam, soykırım karşısındaki içler acısı durumumuz…

Üzülerek ifade edelim ki, bu kötü gidişle Endülüs’ün kaybından dolayı Salih b. Şerif’in Endülüs’e yazdığı ağıt gibi, şairler ağıt yakmaktan öte geçemeyecek, Rabbim korusun..

Öyle bir felakete uğradık ki Endülüs’te biz

Üstümüze devrildi sanki Şehlan ve Uhud dağları

Nazar değdi İslam’a Endülüs’te, bela üstüne bela

Yağdı yağmur gibi, o güzelim şehirler üstüne.

Maalesef Gazze dahi İslam tarihinde Endülüs, Balkanlar ve Kafkasların bir bölümü gibi İslam tarihindeki kayıplar listesine girmek üzere…Acı ama, gidişat sanki bunu gösteriyor.. Bu çağda yaşayan ve bu olaya tanık olan biz Müslümanlar bunun hesabını Hak divanında nasıl veririz? Şair Mehmet Akif’in dediği gibi..

“Ya Rab! Bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?

Mahşerde mi biçarelerin yoksa felahı?

Ya Rab, bu ne hüsrandır, İlahi, bu ne zillet!.”

Ne olur bugünlerde Mehmet Akif’in “Ya Rab bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?” şiirini tekrar okuyalım. Yoksa tarih, tekrar tekerrür edecek, etmek üzere…

İslam ümitsizliği tel’in ediyor, biliyorum. Ümitli olmak için de bir devinim lazım. Kavli duaları destekleyecek fiili bir dua da görünmüyor, ufukta.. Geçmişte yaşadığımız kayıplar esnasında olmadığı gibi…

Gazze’de yükselen acı ve feryat yüreklerimizi dağladı.. Gözpınarlarımızda yaş kalmadı, kurudu.. Geçmişten günümüze tekerrür eden benzer durumlara şahitlik etmek gerçekten, elem veriyor, acı veriyor, ıstırap veriyor, bize…

Gazze’de akan kan durmadıkça, bize hiçbir şeyin tadı yok, yaptığımız işlerin hiçbir anlamı yok. Zulüm arşa ulaştı.. Ateş çoktan sardı, ümmeti.. İnsan tepkide bulunan bir varlık.. Gitgide tepkiler de gevşiyor, acıya dayanamıyoruz deyip, sanal hülyalara ve rüyalara kaçmalar başladı..

Öyle değil mi?

İnsan, Gazze’de olup bitenleri, doku uyuşmazlığından dolayı görmezden gelen bir dünyanın aşağılık tavırlarını keşke bilmesek, görmesek diyebilir mi? Hangimiz diyebilir, bunu? “Doğudaki bir Müslümanın ayağına bir diken batsa Batıdaki Müslüman bunun acısını işitmelidir” diyor Nebiyy-i Muhterem (a.s).. Bu acıya verilecek bir karşılığımız olmalı değil mi? Hani, nerede? “Bir Müslüman aynı delikten ikinci kez sokulmaz” diyen Nebi’nin uyarısı, ümmetin dilinde olsa da amele niçin gür bir sada ile yansımıyor?

Neden, neden acaba?

Şimdi işte, geç kalmadan ciddi bir muhasebe yapma zamanı..

Kavli dualarla birlikte fiili dualara durma zamanı…

Ne zaman deme? Hemen şimdi..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Arşivi