Devlet Nedir ya da Değildir
“Devlet nerde?” sualini en az bir kere sordunuz hayatınızda? Devletin hangi vasfını düşünerek soruyoruz bu soruyu. Varsa bir mesele ancak devletin çözebileceği inancı mı yoksa görevinin başında olmayışı mı? Peki, hangi yüzüyle devlete güvenir insan? Devlet mekanizması olmadan insan ve toplum işlerini yürütemez mi? Daha ötesi hangi sistem, hangi şekil devlet için idealdir?
Esasen hiçbir devlet sistemi iyi ya da kötü değildir. Devlet sistemleri iyi ya da kötü olsalardı, bazı sistemler sonsuza kadar yaşarlar, bazı sistemler ise çok hızlıca yok olur giderlerdi. Aynı anakarada başkanlık sistemi ekonomik ve bireysel özgürlükleri alabildiğine serbest bırakıp, zengin bir ülke yaparken, Güney Amerika’da bu sistem çökmüş, diktatörlüğe dönüşmüştür.
Demokrasi pek çok millet tarafından mutluluğun düzenini sağlayan bir sistem olarak görülmüş olsa da, kurumların farklılığı, tarihsel ve örften gelen alışkanlıklar, demokrasinin uygulanış şeklini de farklılaştırmıştır.
Romalıların kurduğu devlet yapısı ile Atina devlet yapısı aynı coğrafyada olmasına rağmen milletlerinin karakterleri dolayısı ile çok farklı sistemler geliştirmişlerdir. Roma imparatorluk olurken, Atina site devleti olmuştur.
İngiliz devletinin oluşumunda tüccarlar ve denizciler büyük rol oynadılar. Ada devleti olmanın getirdiği zorluklar olduğu gibi, içe dönük olmanın getirdiği bir güç ve kazanç anlayışı da vardı. Sömürgeci devlet olmalarında bunun etkisi yadsınamayacak kadar fazladır.
İslam öncesi, Araplar kabile halinde yaşıyorlardı. Belki bu yüzden güçlü bir devlet kuramadılar. Çin gibi uzak doğu ülkeleri yakın zamana kadar tarım ve toprak ülkesi görünümündeydi. Onlar kendi iç dinamikleriyle ve daha çok katı gelenekleriyle sistemlerini oluşturdular. Komünist olan Çin bile, Rusya’dan farklı bir tarz uygulamakta bir mahzur görmedi.
Türkler ise, bozkır ruhundan getirdikleri yiğitlik, savaşçı ve hareketli yapılarını, Anadolu’da İslam’ın ruhu ile başka bir bedene döndürdüler. Türk milleti varlığından beri devlet ile bağını ayrı görmemiştir. Çetin şartlarda devamlılığını ve mevcudiyetini devletinin devamına ve ayakta kalmasına bağlı görmüştür.
Anlaşılıyor ki, bir devlet sistemini kuranlar, vatandaşının yararını, içinde bulunulan şartları, kültür seviyesini, karakterini, alışkanlıklarını, coğrafi yapıyı göz önünde bulundurmalıdır. Bu faktörler bir evin arsa alımından itibaren başlayıp, projesinin çizilmesine, malzeme seçiminden konfor özelliklerine kadar planlanıp, uygulanması örneğindeki gibidir.
Günümüzde en uygun şekil demokrasi gibi görünse de, buna hazır olma, doku uyumu, kurumların millet yapısına uygunluğu dikkate alınmazsa demokrasi düştüğü ellerde gizli bir dikta rejimine dönüşebilir. Bu bakımdan çarkları işletecek kadro tüm şartlara haiz olarak bulunmalıdır. Elbette bu tek başına yetmez, bu kadronun sorumluluk, vefa, izan gibi duygulara sahip olması da gerekir.
Devletin şekli demokrasi ile belirlenecek ve ilkeleri bunun prensipleri ile şekil alacak ise; hak, adalet, emanetin ehline verilmesi, danışma ve gücün hukukta toplanması gibi temel ilkeler mutlaka vicdanlara ve reel uygulamaya yerleşmiş olmalıdır.
Tabuların hâkim olduğu ortamlarda, fikirlerin tartışma zemini bulamadığı, bir zümrenin ya da bir kurumun ancak şu meseleler konuşulabilir dediği ortamlarda demokrasi olgunlaşmış değildir. Baskı oluşturabilecek grup ve oluşumlar bu güçlerini belli bir düşünce ve belli bir sayıdaki vatandaş için kullanırsa demokrasi en çok ağırlığı bulunan, en çok sesi çıkan ve güçlü benim diyen grubun ya da kurumun elinde kalır ki bu çok tehlikeli bir baskı rejimi oluşturur. En vahimiyse bu durumun demokrasi adına yapıldığı yanılsamasıdır.