Mehmet Toker
Mehmet Toker Çocuklarımız Bizim Ailemizden mi?

Çocuklarımız Bizim Ailemizden mi?

Şimdi şöyle bir düşünelim. Müthiş bir sel gelmiş, insanlar sele kapılmış ve selin önünde sürükleniyor. Bir de bakıyorsunuz ki, sel sizin çocuklarınızdan bir tanesini de almış götürüyor... Son bir hamleyle çocuğunuzu kurtarmak için, can havliyle çocuğunuza ulaşmaya çalışıyorsunuz. Çocuğunuzun elinden tuttunuz, tutacaksınız... O esnada lahûti bir ses duyuyorsunuz. "Bırak o eli!!! O çocuk, senin ailenden değil...! (Yani senin çocuğun değil) Ne düşünürsünüz? Hemen aklınıza hastanede karışmış olma ihtimali, DNA testi vs.... gibi hususlar geliyorsa yanılıyorsunuz. Çünkü insan sadece biyolojik bir varlık, sadece etten, kemikten, kandan, DNA dan müteşekkil bir varlık değildir. İnsan inancıyla, duygu ve düşünceleri ile insandır. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik, insanın inanıyor olması, insanın iradesi ile bu inancını seçiyor olmasıdır. İnsanın eğitilebilir, aldığı eğitimle inancının, ideallerinin, önceliklerinin, tercihlerinin değişebilir olmasıdır. Eğitimi ise pedagoglar; "Yetişmiş olan neslin, yetişmekte olan nesle bilgi ve birikimlerini aktarmasıdır." şeklinde tarif ediyorlar.

 Biraz önce yukarıdaki durum, esasen Kuranı Kerim'de anlatılan ve ulul-azm peygamberlerden olan Hz Nuh'un yaşadığı bir süreç. Oğlunun gemiye binmesi için çaba verdiği sırada Allah Celle Celalühü, "Bırak, O senin ailenden değil. Çünkü O, sana inanmadı." buyurmak sûretiyle Hazreti Nuh'u azarlıyor ve "hakkında kesin bilgin olmayan şeyleri benden isteme!" buyurarak ikazına devam ediyordu. Şimdi gelelim başlığımızdaki sorunun cevabını aramaya. Çocuklarımız bizimle aynı duygu ve düşünceleri paylaşıyorlar mı? Aynı inanca sahipler mi? Biz çocuklarımızı, Allah'a kul, Peygambere ümmet olarak yetiştirilebiliyor muyuz?

Değerli veliler, bugün itibariyle maalesef bizler çocuklarımızı henüz daha ilkokul çağına gelmeden televizyonun eğiticiliğine bıraktık. İlkokul çağlarında televizyon, tablet, bilgisayar, cep telefonu oyunlarına ve o oyunlarda verilen subliminal mesajlara  bıraktık. Lise çağlarına geldiği zaman çocuklarımız, çok daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıyalar. Çok masum bir şekilde ödev yapmak için girmiş olduğu bir internet sitesinde çocuğumuz, deizme ve ateizme götürecek koridorun, tünelin başındaki soruyla karşılaşabiliyor ve çocuğumuz merakından, o soruya tıkladığı zaman doğrudan deist ve ateist forumlara, sitelere, link atıp bağlantı yapabiliyor.. Ve bizim odasında ders çalışıyor diye bildiğimiz çocuğumuz karşımıza hedonist bir deist, septik bir ateist olarak çıkabiliyor. Bugün ailelerin üzerinde en fazla durup düşünmesi gereken konu çocuklarımızı kimler eğitiyor, nasıl eğitiyor? Çocuğumu yetiştirme de onun biyolojik hayatına katkının ötesinde, manevi hayatına, psikolojik hayatına ne tür katkılarda bulunabiliyorum?

 Atalarımızın güzel bir sözü vardı. "Anasına bak, kızını al. Kenarına bak, bezini al." diye. Fakat şu anda caddelerde, sokaklarda, giyimi kuşamı, konuşması, beğenileri, tercihleriyle tamamen annesinden ve babasından kopuk annesinden ve babasından uzak bir neslin arz-ı endâm ettiğini görüyoruz.. Müslüman kimliğini yansıtmadığı gibi herhangi bir aidiyet unsuru da taşımayan gençlerin sayısının hızla arttığını şahit oluyoruz. Yukarıdaki soruyu şöyle yeniden bir düşünürsek, tehlikenin hangi boyutlara doğru gittiğinin daha net farkına varabiliriz. 15 Temmuz da ortaya çıktı ki ailelerin bizim çocuğumuz diye görmüş olduğu ve polis, asker, doktor, hakim, savcı, öğretmen olmasından gurur duydukları çocuklarının aslında kendilerine yabancı, kendilerine düşman, fetö'nün ajanları, fetö'nün mankurtları haline gelmiş kimseler olduğuna şahit oldular. Ya da vatanına, milletine, bayrağına, devletine bağlı aileler, çocuklarının kendi ülkelerine düşman edildiği, kendi halkına, milletine düşman, kin güder, hale getirildiğini acı bir şekilde müşahede ettiler. Bizdeki temel yanlış anlayışın "o benim çocuğum, benim çocuğum yanlış yapmaz." anlayışından kaynaklandığını ifade edebiliriz. Hz. Nuh'un Peygamber olması bile çocuğunun doğru yolu bulması için yeterli olmamışsa biz kim oluyoruz? Çocuk eğitiminde babanın tek başına yeterli olmadığı, Annenin  çocuk eğitiminde birinci faktör olduğunu, Kuran'ın Hz Nuh'un oğlu ve hanımı üzerinden vermiş olduğu bu örnek çok daha güzel anlatmaktadır.

Evet çocuk biyolojik olarak bizim çocuğumuzdur. Ama o çocuğun yetişmesinde, egitilmesinde, biz birinci faktör, birinci unsur değilsek aile olarak;  o zaman, o çocuğu ya Siyonist Yahudilerin hazırlayıp dünya ekranlarına sundukları çizgi filmler, internet oyunları eğitecektir ya da yine Siyonistlerin kontrolünde olan cemaat, cemiyet, dernek, klup vs. isimleriyle adlandırılan örgütler geliştirecektir. Yahut yine Siyonistlerin kendi hedeflerini gerçekleştirmek için kurduğu ve yönettiği ismi farklı harflerle de anılıyor olsa da terör örgütleri o çocuğu yetiştirecektir. Ve bizim çocuğumuz olarak gördüğümüz o genç, o birey, artık bize yabancı bir çocuk haline gelmiştir. Değerli anne ve babalar...! Bir gün; "Bırak o eli!! O senin çocuğun değil!" ikazıyla uyanmak istemiyorsak gelin bugünden uyanalım ve çocuklarımızı kimlerin psikolojik ve manevî açıdan emzirdiği, kimlerin büyüttüğünün farkına varalım. Hz. Peygamber (SAV) "Evlenin, çoğalın! Ben -nüfusunuzun çokluğu ile değil- ümmetimin çokluğuyla iftihar edeceğim."  Buyuruyor. Mesele nüfusu artırmak değil, Ümmet yetiştirmek... Ümmet ailede yetişiyor...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi