CHP’nin İslam düşmanlarıyla beraberliği tartışılamaz
Nerede İslam ve Peygamberi aleyhine bir gösteri, yazı, panel, röportaj varsa CHP onun yanında ya da onlarla ilgili bir idarî veya hukukî soruşturma ve yakalama ya da tutuklama kararı varsa CHP bu sefer bu kararın karşısındadır.
Geçtiğimiz hafta bir YouTube kanalında Diamond Tema adında Arnavut kökenli bir Türk vatandaşının, Şeriatı aşağılayıcı ifadelerle beraber Peygamberimizin Hz. Aişe ile evliliğini -hâşâ- sübyancılıkla niteleyerek hakaret etmesi üzerine Adalet Bakanlığınca yakalama emri çıkartılması üzerine CHP Kadıköy ve Ataşehir gençlik kolları; “Hayır, zinhar bu olamaz. Laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye’de ifade ve fikir özgürlüğüne aykırıdır” çığlıkları atan bildirilerle karşı çıktılar. Dedik ya Selanik’te peydahlanan İttihat ve Terakki’nin uzantısı olan CHP, her zaman “kendi değerlerine düşman, düşmanın değerlerine hayran” olmuş ve bu uğurda sayısız Müslümanın canını almış, darağaçlarında sallandırmıştır. Merhum Necip Fazıl Üstadın ifadesiyle; “CHP bir parti değil, Türk’e dinini, dilini ve özünü kaybettirmeye memur bir katliam müessesesidir.” Dolayısıyla bu misyonunu yerine getirmek için elinden geleni geriye bırakmamıştır. Dolayısıyla CHP’nin iktidara taşınması, Bizans’ın iktidara gelmesi demektir. Bugünlerde Özgür Özel’in, AK Parti ve MHP ile kucaklaştığına, Cumhurbaşkanımızla karşılıklı olarak parti merkezlerinde ziyaretleştiklerine ve siyasette yumuşama havalarına girdiğine bakmayın. Bu, 2028 seçimine yatırımdır. Kuzu postuna bürünmedir. Bunu anlamayan, feraset yoksunudur.
Bu CHP; dini, bozuk para gibi kullanıp modernist olarak ölüp giden Yaşar Nuri’yi bile hazmedemedi ki gerçek İslam’ı ve hakiki Müslümanları hazmetsin. 2002 yılında CHP’den milletvekili seçildikten kısa süre sonra, lideri Deniz Baykal’ı suçlayarak partisinden istifa eden, ardından da Halkın Yükselişi Partisi’ni kuran müteveffa Yaşar Nuri Öztürk: “CHP, dinin kendisinden rahatsız. ‘Gel bu dini bize öğret’ diye beni çağırdılar… Fakat CHP’de öyle adamlar var ki, ‘Allah’ demeyi bile laikliğe aykırı sanıyor. Bunlar bana bile tahammül edemedi. Meclis kürsüsüne çıkarıp konuşturmadı. Bana ‘molla’ muamelesi yapan bu insanlar sonra kalkıp çarşaf açılımı yaptılar. Sana kim inanır kardeşim artık. Benim için ‘Kim bu? Bunu içimize kim soktu’ dediler. Benim hakkımda söylenen bu sözlerin tamamını Meclis koridorlarında dinledim bu dangalaklardan” demiştir.
Konumuza gelecek olursak; Adalet Bakanı Sayın Tunç şu açıklamayı yapmıştı: "Yer6 adlı sosyal medya hesabında paylaşılan video içeriğinde Peygamberimizle ilgili kullanılan hakaret içerikli, çirkin ve provokatif ifadeler nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme” suçundan, paylaşımın yapılmasının ardından derhal 16.06.2024 tarihinde re’sen soruşturma başlatılmış olup, şüpheli Diamond Tema’nın yurtdışında olması nedeniyle hakkında yakalama kararı çıkarılmıştır. İslam dini ve sevgili Peygamberimizle ilgili kullanılan tahrik edici, çirkin ve provokatif ifadeler asla kabul edilemez. Soruşturma titizlikle sürdürülmektedir.”
Bunun üzerine CHP Ataşehir ve Kadıköy Gençlik Kolları, sosyal medya hesaplarından konuya ilişkin yaptıkları paylaşımda; açılan soruşturmayı endişeyle takip ettiklerini belirterek hakarete dönük sözlere "İfade özgürlüğünün doğal bir sonucudur" dedi.
Ataşehir Gençlik Kolları paylaşımında şu ifadeleri kullandı; “Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ilkeleriyle kurulmuş, insan haklarına saygılı, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. İfade özgürlüğü, demokrasimizin temel taşıdır ve herkesin düşüncelerini serbestçe ifade edebilmesini sağlar. Diamond Tema'ya yönelik açılan soruşturmayı derin bir endişeyle karşılıyoruz.”
Başta bu CHP’liler olmak üzere bütün samimi Atatürkçülere, Atatürk üzerinden geçinen kemalistlere soruyoruz: Birileri kalksa da “Atatürk sübyancı idi. Küçük Ülkü ile işi götürdü. Atatürk’ün manevi evlatlarından Afet İnan aslında onun ‘gayrimeşru eşi’ idi” dese bunu fikir özgürlüğü olarak nitelendirir miydiniz? “Yoksa savcılar uyuyor mu? Neden 5816 sayılı kanuna rağmen bunlara izin veriliyor? Cumhuriyetimizin banisine nasıl hakaret ederler” diye ortalığı ayağa kaldırmaz mıydınız? Sizi gidi ikiyüzlüler sizi!!!
Peygamberimizin Hz. Aişe ile evlenmesini, sosyolojik ve tarihî gerçeklerle bilimsel bir şekilde açıklayan iki akademisyenimizin makalesinin adresini aşağıda vereceğim. Maksadı bağcı döğmek değil de gerçekleri objektif olarak öğrenmek olanlar, Google’a, parantez içindeki kısmı kopyalayıp yapıştırırlarsa yazıya ulaşırlar. Gerçeği, içi Şeriata karşı kin ve nefretle dolu olan bir sığıntının hezeyanlarından değil de uzmanlarının tespitlerinden öğrenmiş olurlar.
(Prof. Dr. Bünyamin Erul, Hz. Aişe kaç yaşında evlendi? Dokuz mu, on dokuz mu?, İslami Araştırmalar Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 4, 2006, s. 637-649.)
(Prof. Dr. Mehmet Azimli, Hz. Aişe’nin evlilik yaşı ile ilgili tartışmalar ya da savunmacı tarihçiliğin çıkmazı, İslami Araştırmalar Dergisi, Cilt: 16, Sayı: 1, s. 28-37.)
Adı geçen makalesinin özet kısmında Azimli; “Bu çalışma, Hz. Aişe'nin Hz. Peygamber ile evlendiğinde yaşının dokuz mu on sekiz mi olduğu konusundaki tartışmayı incelemektedir. Hz. Aişe'nin on sekiz yaşında iken evlendiği görüşünü savunanların, bölgenin iklim ve evlilik kültürünü dikkate almadıkları, bu görüşün bilimsel olmaktan ziyade Oryantalist söyleme karşı tepkisel bir savunma psikolojisi içerisinde ortaya konulduğu belirtilmektedir. Bölgenin iklim yapısı ve evlilik kültürü göz önüne alındığında birçok örneği olan ve toplumsal olarak hiç problem edilmeyen bu evliliğin esasen Hz. Aişe dokuz yaşlarında iken gerçekleştiği ve rivayetlerin de bu noktada odaklandığı sonucuna ulaşılmıştır” demektedir.
Şeriatı aşağılayan ya da bunların etkisinde kalan Müslümanlara da iki çift sözümüz vardır:
Efendiler! Dini devletten kovan, Allah’ı hayata müdahale ettirmeyen, İslam’ı özel hayata, vicdanlara ve mezarlığa hapseden laikliği sahiplenerek Şeriata karşı çıkmak, Mü’minlik vasfını yok eder. Müslüman fert “ben laikim” diyorsa iman iddiasından vazgeçiyor demektir. Çünkü Müslüman, laik olamaz, laikse Müslüman kalamaz. Bütün türevleriyle laik anlayışın ortak paydası, dini devlet işlerinden ayırmaktır. Laiklik “Din işi ayrı dünya işi ayrıdır. Dini ve Allah’ı devlet işlerine karıştırma, din ayrı siyaset ayrı” şeklinde sloganlar halinde millete dayatılmıştır. Şartlandırma yoluyla şuur altına yerleştirilmiştir. Bugün dinî alt yapısı olmayan gelenekçi Müslümanların birçoğu da kemalistler de, sosyalistler de deistler de ateistler de aynı sloganları kullanırlar.
Kısaca deriz ki, Müslüman şeriatçı olmak zorundadır. Niye mi? Hayat kitabımız bu konuda şöyle buyurur da ondan: “(Ey ümmetler!) Her birinize bir şeriat ve bir yol verdik.” (5/Maide:48); “Sonra seni iş hususunda bir şeriat üzere kıldık. Ona uy ve bilmeyenlerin arzularına uyma.” (45/Casiye:18). Bu ayetler, Allah tarafından gönderilen Şeriata uymamızı emreder. “Ben Müslümanlardanım” diyen bir Mü’min de pazarlıksız ve şartsız olarak bu gönderilen Şeriata inanır ve uyar. İmanını, laiklik küfrüyle iptal etmez. Sapla samanı, hakla batılı karıştırarak Müslümanlık tafrası atmaz. “Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.” (2Bakara:42). Dolayısıyla kimse kafasına göre “Müslüman” ve “Şeriatçı” tanımı yapamaz. Bu, hakkı da değil, haddi de.
Beyler! Dürüst olun. “Ne iseniz” eziklik duymadan kendinizi öyle ifade edin. Aziz Nesin gibi ateistliğinizi veya başka tür kâfirliğinizi kafanız dik şekilde savunun. Müslüman olmak zorunda değilsiniz. Allah da “illa Müslüman olun” diye zorlamıyor. “Şüphesiz biz ona/insana doğru yolu gösterdik; artık o isterse şükreden olur, isterse nankör.” (76/İnsan:3) ve “De ki: Hak, Rabbinizden gelendir. Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin.” (18/Kehf:29) buyurmak suretiyle herkesi tercihlerinde serbest bırakmıştır.
Sonra, din bir “hayat tarzıdır.” Kâfirlik de bir dindir, bir hayat tarzıdır. Bakın Kâfirûn suresinde bu durum nasıl dile getiriliyor?
“De ki: “Ey Kâfirler! Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk etmem. Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz… Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.” (Kâfirûn:1-6).
Görüldüğü gibi “Ey kâfirler!” diye başlayıp “Sizin bu kâfirlik dininiz size, bizim Müslümanlık dinimiz de bize” demek suretiyle sizin seçtiğiniz hayat ve inanç tarzınızı -bâtıl da olsa- Allah din olarak kabul ediyor. O zaman bu seçiminizden dolayı komplekse girip eziklik duymadan alnınız açık ve yüzünüz ak olarak kendinizi ifade edin. Vesselam.