Câhiliye’de Yaşayan Hanifler
Hanîf, sapıklıktan doğru yola meyletmek anlamına gelir. Nitekim doğruluktan eğriliğe, haktan batıla yönelmeye cenef denmiştir. Şu halde hanîf kavramı, eğriliği bırakıp doğrusuna giden, yanlış olan bütün şeyleri ve putperestliği bir kenara atan kimse demektir.
Bu mefhum örfte, tek Allah inancına sahip olan Hz. İbrahim’in milletine ad olmuştur. Kur’an-ı Kerîm’de Hz. İbrahîm’in ‘hanîf’ olduğu şu ayetlerde vurgulanmıştır:
“Şüphesiz İbrahim, Allah'a itaat eden, hakka yönelen bir önder idi. Allah'a ortak koşanlardan değildi.” (16/Nahl, 120)
“İbrahim ne Yahudi idi ne de Hıristiyan. Fakat o, hanif (Allah'ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir Müslümandı. Allah'a ortak koşanlardan da değildi.” (3/Âl-i İmrân, 67)
Dolayısıyla hanîf, başka dinlerden ve bâtıl mabutlardan uzak kalıp yalnız Allah’a eğilim gösteren muvahhiddir. Araplar, her hac yapana veya sünnet olana, Hz. İbrahim'in Dîni üzerine olduğuna dikkat çekmek için “hanîf” adını vermişlerdir. İslam gelmeden önce cahiliye çağında putperestlikten uzaklaşarak “tek bir ilaha inanan kimselere” hanîf deniliyordu.
Risalet öncesi Mekke’de, tevhid inancına bağlı az sayıda da olsa, şirke bulaşmamış temiz insanlar yaşıyordu. Bunlar arasında Varaka b. Nevfel, Ubeydullah b. Cahş, Osman b. Huveyris, Zeyd b. Amr, Ümeyye b. Ebi’s-Salt ve Kuss b. Saîde haniflerden sayılırdı. Bu şahsiyetler, Hz. İbrahim’in dininin alametlerini ve şiarlarını kendilerine yaşama biçimi olarak seçmişlerdi. Çevresindeki insanları da; Kâbe’yi tavaf etmeye, namazda Yüce Allah’a yönelmeye, hac ve umre yapmaya, cünüplükten yıkanmaya, sünnet olmaya, haram ayları haram saymaya, Mescid-i Haram’a hürmet göstermeye, nesep ve süt emmekten dolayı evlenilmeleri haram kılınmış olan kadınlarla evlenmeyi haram bilmeye, boğazlamayı boğazdan, narhı da göğse bitişik yerden yapmaya çağırmışlardır. Burada sayılan hususlara ek olarak, hanifler arasında; adam öldürmenin, hırsızlık yapmanın, zinanın, ribanın, zorla başkasının malını almanın haram kılınmışlığı Hz. İbrahim dininin esasları arasında sayılmıştır. Cahiliye Arap toplumunda putperestlerin geneli bu ibrahimi şiarları çiğnemelerine rağmen, hanîfler şiarları bir yaşam tarzı haline getirmişlerdir.
Hanîf sözcüğü, Hz. İbrahim’in ismine bağlanmıştır. İslam geldiği zaman, putlara tapmaktan uzaklaşan ve Hak dine meyleden kimselere teslim olmuş anlamında hanîf niteliği kullanılmıştır. İslam öncesi câhiliye toplumu içinde yaşayan haniflerin her biri bir cemaat halinde değil, putperestler arasında birbirinden bağımsız olarak yaşamışlardır. Mekke’de yaşayan bu küçük topluluk ne Yahudi ve ne de Hıristiyan’dı, aksine tek Allah’a inanan kimselerdi.
Sonuç olarak “haniflik” müstakil bir din değil, bir zihniyettir. Hz. Peygamber (a.s) risalet görevini yüklenince ve açıkça ilan edince hayatta kalan bu tevhid ehli kendisini tasdik etmişlerdir. Allah Resulü, cahiliye döneminde varlığını sürdüren ve İslam’a aykırı düşmeyen Hz. İbrahim (a.s)’ın şeriatının kalıntılarını kendi ümmeti için de sünnet kılmıştır.