Bugünden yarına gençlik
Ülkem benim için ne yapmalıdır diye sorma, ben ülken için ne yapabilirin diye sor.
J. F. Kennedy
Genç düşünceyi oluştururken okullarımız ve hayat tarzımızda hatalı olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira gençlerimiz son zamanlarda bireysel, bencil ve dünya konforunu önceleyen bir fikri, gerek sosyal medyada gerekse başka alanlarda sıkça dile getiriyorlar. Ülkesini beğenmeyen, devletin kendilerine sahip çıkmadığını, yeterince yardımcı olmadığını düşünen, anne babasını hor gören bir gençlikle karşı karşıyayız maalesef. Bu manzarayı genellediğimi düşünmeyin lütfen. Hayır, genel görünümümüzün bu olmadığını biliyorum. Ancak bahsettiğim bir görüntünün de var olduğunu ve bu propagandist hayat tarzının üstünün örtülüp yok sayılmasının da doğru olmadığını belirtmek isterim.
Karl Marx, Frederich Engels, Karl Eugen Duhrich ve Gilles Deleuze gibi materyalistlerin dünyaya pompaladıkları materyalist düşünürlerin etkisiyle dünyayı etkileyen düşünceleri, sadece bizim hayat tarzımızı ve gençliğimizi etkilemedi tabi ki, bütün dünya bundan bir şekilde maddi manevi zarar gördü. Bizi getirdiği nokta ise maalesef gençlik üzerinde açıkça gördüğümüz bu sıkıntılı durumdur.
Benim amacım bu durumda olan gençlere yapmayın etmeyin yazısı yazmak değil. Zira bu neticeye bizi getiren faktörleri ortadan kaldırmazsak, gençlik kendiliğinden bu manzarayı kurtaramaz. Milli eğitimden aileye, imamdan sivil toplum örgütlerine, sanatçılarımızdan sokaktaki insana kadar herkese, hayatımızdaki bu arızayı tamir etme görevinin kaçınılmaz olduğunu bilmemiz, bildirmemiz gerekir. Üstüne bastığımız toprağın, altından geçtiğimiz ağacın, yaşadığımız şehrin, gökte uçan kuşun, sokağın ortasında duran kedinin, bir köpeğin, bir uçuç böceğinin bizimle bir bağı olduğunu, bizim onlarda, onların bizde bir hakkı olduğunu daha çocuk yaştayken öğretmeye, göstermeye ve bir yolunu bulup anlatmaya başlamalıyız. Eşyanın kullan at tavrına maruz bırakılmaması gerektiğini, onların da bir dili, bir ömrü olduğunu önce biz idrak edip, sonra gelecek nesillerimize aktarmalıyız.
“Materyalizm yıllarının ardından bugün yeni yeni uyanmakta olan zihinlerimiz, inançsızlığın, amaçsızlığın ve idealden yoksun olmanın umutsuzluğu içinde… Evrenin yaşamını kötü, yarasız bir oyuna çevirmiş olan materyalizm kâbusu henüz geçmiş değil, ruhu hala pençesinde tutuyor. Uçsuz bucaksız karanlığın içinde yalnızca cılız bir ışık küçücük bir yıldız gibi parıldıyor. Fakat cılız ışık yalnızca bir sezgi ve ruh onu gördüğünde, ışık yalnızca bir düş mü, gerçek olan karanlık mı diye şüpheyle titriyor. Bu şüphe ve materyalist felsefenin süregiden zulmü ruhlarımızı primitiflerden keskince ayırıyor. Tıpkı yıllar boyu gömülü kaldığı topraktan çıkarılan değerli bir vazonun çatlak çıkması gibi, ruhlarımız da dile geldiklerinde çatlak sesler çıkarıyorlar… Ruhu uzun süre avcunda tutmuş olan materyalizm kötü bulunup bir kenara bırakılıyor, şimdi aklanmış ve çilesini doldurmuş ruh yeniden ortaya çıkıyor. Korku, neşe, keder gibi, önceki döneme özgü karışık duygular artık sanatçıyı cezbetmeyecek. Sanatçı, henüz adı bulunmamış daha ince duygularını uyandırmaya çalışacak.” Rus ressam ve sanat kuramcısı Vasili Vasilyeviç’in bu ufuk açıcı analizinde de gördüğümüz gibi, nefsin arzularına değil, ruhun inlemelerine kulak verme gereği ortadadır. Bunu her meslek sahibi kendi işi çerçevesinde ele alıp, tedavide kendisine düşen görevi yerine getirme bilincine ulaşmalıdır.
Ülkesi için çalışıp çabalayan bir gençlik istiyorsak ki, istemek zorundayız. Devletimizin en üst kademesinden, en alt kademesine kadar herkesin, her kurumun elini taşın altına koyması gerekiyor. Sanayi alanları oluşturmak, fabrikalar açmak kadar kültürel faaliyetlerin icra edeceği alanların da oluşturulması gerekiyor. Yerelden evrensele doğru genişleyerek sanatımıza sahip çıkılmalı, sanatçılarımız desteklenmelidir. Gençliğin hayal dünyasını geliştirecek, edebiyattan sinemaya, spora kadar her türlü düşünce üretimi teşvik edilerek dünya çapında bir medeniyet oluşumunu gerçekleştirmenin yolları bulunmalıdır. Gazeteler, dergiler, kitap basımları, sinema ve tiyatro her türlü ideolojiden ve siyasetten arındırılmalı ve düşünce ve insani değerlere göre gelişmesine çaba gösterilmelidir.
Bu konuda yerel düşüncenin çok önemli olduğunu düşünüyorum, kontrolüz bir hürriyetin yerelde gösterilecek doğru reflekslerle zararlı olmaktan çıkarılıp makul bir zemine oturtulabileceğine inanıyorum. Şehirleri yönetenlerin yardım alabileceği, fikir danışabileceği kanaat önderlerinin oluşturulması gerektiğini, bu insanları çeşitli meslek sahiplerinin yanı sıra sanatçılardan da seçilmesi gerektiğini önemli buluyorum.
Evet, biz ülkem için ne yapabilirim diye dertlenen bir genlik istiyoruz. Çünkü bu ülke buraya bu düşünceyle geldi.
Sevgiyle kalın.