Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Ben şimdi kimi okuyacağım?

Ben şimdi kimi okuyacağım?

Engin Ardıç vefat etti. Yaklaşık 18-19 yıldır her gün düzenli olarak okuduğum, bu mesleği seçip, elimden geldiğince, dilim döndüğünce köşe yazarlığı yapmamda etkili olan bir isimdi. Tanışmak, yazışmak kısmet olmadı ama üslup ve dünyayı ve olayları farklı bir bakış açısıyla değerlendirme noktasında ustamdı diyebilirim. 71 yaşında, zamanımıza göre erken denilebilecek bir yaşta vefat etti, Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.

Akıllı telefonum olsa da çevrimdışı bir hayatım olduğundan vefat haberini biraz geç aldım. Arkadaş grubumuza Ali ağabey yazmış. Bir anda olduğum yerde kaldım. Aslında bekleniyordu, yaklaşık iki aydır yazılarına ara vermişti. Bir kez sosyal medyada, Engin Ardıç’ın deyimiyle siber puştlar tarafından öldürülmüştü de(!) Ardından iyi olduğu, en kısa zamanda köşesine döneceği açıklanmıştı. Fakat olmadı, farklı rahatsızlıkları olsa da beyin kanamasından sonra toparlayamadı. Beyin kanaması deyince ister istemez insanın aklına korona aşıları geliyor. Ardıç’da yazılarından bildiğimiz kadarıyla düzenli olarak üç, dört doz aşı yaptırmıştı. Zaten çok dışarı çıkmayan birisi iken korona günlerinde kendisini iyice eve kapatmıştı. Uzun yıllardır gazeteye gitmeden yazılarını evden yazıyordu.

Engin Ardıç’a bugünden ve dışarıdan bakınca karşımıza gayet kötü bir manzara çıkıyor. Nitekim ölüm haberi resmi olarak paylaşılınca sosyal medyada, siber puştlar tarafından küfre varan hakaretlere maruz kaldı. Bugüne kadar bir kez bile yazısını okumamış insanlar iyi bilmezdik diye olmayan haklarını helâl etmemenin peşine düştü. Çünkü onlar için Engin Ardıç’ın Sabah Gazetesinde yazması bile “yandaş” olması için yeterliydi. Öte yandan yıllardır üzerine bir Atatürk düşmanı etiketi yapıştırılmıştı. Düzenli okurları elbette gerçeği biliyor. Lakin yazılarından parça parça kesilerek ortaya çok farklı şeyler çıkarılıyor. Bir süre sonra bu durumu bile umursamadı. O Atatürk’e değil, Atatürkçülük üzerinden kendilerine çıkar sağlayanlara karşıydı. Yıllar önce iki bin beş yüz liraya Atatürk kitabı satan Yılmaz Özdil ile çok güzel dalgasını geçmişti.

Atatürk’e hâşâ peygamber, anıtkabire Kâbe, Nutuk’a kutsal kitap muamelesi yapanlara karşıydı. Türk milletinin cumhuriyetle ortaya çıkmadığını, Atatürk’ünde bir Osmanlı askeri olduğunu sık sık hatırlatırdı. Atatürk’ün de bir insan olduğunu, bir ailesi, özel hayatının olduğunu söyleyip, süper kahraman olmadığını, onun da hayatında çelişkiler olabileceğini yazardı. Kısacası hakaret etmeden Atatürk’ün de pekâlâ eleştirilebileceğini savunurdu. Elbette yanlış anlaşıldı, Atatürkçülüğü bir geçim kapısı olarak görenler ve onların okuyucuları, takipçileri tarafından türlü hakaretlere uğradı, ölümünün ardından bile aynı nefret devam etti.

Engin Ardıç klasik bir gazeteci değildi. Zaten kendisi ben gazeteci değil, yazarım derdi. Tam anlamıyla bir entelektüeldi. Farklı bir üslubu olan, ne yazarsa okutturan bir isimdi. Basın dünyasında kendisini sevmeyenler bile yazarlığını takdir ederdi. Galatasaray Lisesi, Robert Koleji, Boğaziçi Üniversitesi’nde eğitim almış, birkaç yabancı dil bilen kendisini çok farklı alanlarda yetiştirmiş bir yazardı. Tiyatro, sinema, opera, klasik müzik, resim kısacası sanatın her dalıyla ilgili yazılar yazabiliyordu. Diğer yandan iyi bir de futbol takipçisi sıkı bir Galatasaraylıydı. Fakat bazı şeyleri aşmıştı. Gençliğinde sanatın türlü alanında yazılar yazsa da ülkemizde fazla bir karşılığının olmadığının farkındaydı. O yüzden yirmi yıldan fazladır ağırlıklı olarak siyaset üzerine yazardı. Pazar günleri farklı alanlarda yazdığı yazıların başlığı da okunmayacak yazı, gereksiz yazı vb. olurdu.

Son yıllarda üzerine çizilmeye çalışılan huysuz, küfürbaz ihtiyar imajını da hiç umursamadı. Hatta zaman zaman yazılarında argonun dozunu da artırdı. 18 yaşında yazmaya başlayan, 20’li yaşlarında ülkenin en çok satan gazetelerinde köşe yazan, gençliğinde Oğuz Atay, Attilâ İlhan gibi dönemin önemli yazarlarıyla arkadaşlık eden bir kişiydi. Şöhretse, TV yorumculuğu yaptığı dönemde kendisine has üslubuyla herkes tarafından tanınmıştı. Bugün pek çok kişinin peşinde koştuğu şeyi o bırakalı çok olmuştu. 20 seneyi geçmiştir TV’ye çıkmayalı. Oysa derdi bazılarının dediği gibi para kazanmak olsa pekâlâ çok iyi programlar yapabilirdi. Gazeteye bile son yirmi yılda verdiği röportaj sayısı çok azdır. Genelde seçimlerden sonra Sabah Gazetesine röportaj verirdi, bir seçim öncesinde vefat etti.

Engin Ardıç yazılı basının, medya ve sosyal medya öncesindeki son kuşağındandı. Teknolojiyi çok iyi takip etmesine rağmen internet medyasını doğru bulmuyordu. Yazılı basın bitmeden zaten biz de ölürüz, kalanlar düşünsün derdi ve öyle oldu. Yazılacak çok şey var, belki sonra bir yazı daha yazarız. Tekrar Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi