Ateş düştüğü yeri yaktı
Aslında siyasi konularda yazmak pek tercihim değildi ama Ankara’daki patlamadan sonra sıradan bir konuda yazmak vurdumduymazlık olurdu. Üstelik bu konu sadece siyasi değil; toplumsal, insani her yönüyle konuşabileceğimiz bir konu.
Haberi duyduğumda bir komşu oturmasında huzurla çaylarımızı yudumluyorduk. Ateş düştüğü yeri yakmıştı ve bizim hiçbir şeyden haberimiz yoktu. Patlamaya maruz kalan insanların ve onlara ulaşamayan ailelerinin yaşadığı acıyı düşündükçe o an duyduğum huzurdan utandım. Ankara’da oturan arkadaşlarım aklıma geldi hemen. Acaba onlara bir şey oldu mu diye endişelenmeye başladım. Onların iyi haberlerini aldığımda sevindim ama bir yandan da orda ölen, yaralanan onca insan vardı. Onların ailelerinin acısını da yüreğimde hissettim.
Son 5 ayda Ankara’da yapılan 3.saldırıydı bu. Neden Ankara diye düşünmeye gerek yok herhalde. Başkent olması her şeyi açıklamaya yetiyor. Hainler bizi başkentimizin güvenliğiyle tehdit ediyor. “Başkentine kadar girdim her yerde karşına çıkabilirim” diyor. Çocukluğumda bir gün hep başkent Ankara’da yaşamayı hayal ederdim. Başkentte yaşamanın bir ayrıcalık olduğunu düşünürdüm. Ama bugün orada yaşayanların bundan o kadar da memnun olduklarını zannetmiyorum. Türkiye’nin başkentinde otururken kimsenin aklına gelmezdi herhalde bir gün buranın terör örgütlerinin ilk ve en büyük hedefi olacağı.
Olayın ardından yetkililer saldırıyı kınıyor, lanetliyor en ağır sözlerle tepkilerini dile getirmeye, toplumu rahatlatmaya, ülkede oluşacak kaosu önlemeye çalışıyorlar. Yetkililerin görevi de bu tabi. Çünkü elden başka bir şey gelmez şu durumda. Ancak hiçbir kınama, lanetleme ölen insanların acısını unutturamaz ve hafifletemez. Karnındaki 6,5 aylık bebeğini kaybeden annenin acısını, üniversitede lisede okuyan ve gelecek planları yapan gencecik çocukların yaşadığı üzüntüyü hiçbir açıklama dindiremez. 16 yaşındaki oğlunun böbrek nakli için Kırıkkale’den Ankara’ya taşınan ailenin evladını hastalıktan kurtarmaya çalışırken hain bir saldırıyla kaybetmenin acısı asla unutulmaz, asla küllenmez. Bizler için konuşmak kolay, taziyeler bildirmek, kınama yazıları yayınlamak olayı şiddetle lanetlemek çok kolay. Ateş düştüğü yeri yaktı işte.
Dünyadan da saldırıya karşı tepkiler, kınama mesajları geldi. Ama hepsi sözde mesajlar. Paristeki terör saldırısı için Türkiye de dahil tüm dünya liderleri bir araya gelmiş, teröre karşı bir kardeşlik yürüyüşü düzenlemişlerdi. Bu son 5 ay içinde Ankara’daki 3. Patlama ama hiçbir ülkenin aklına gelmiyor böyle bir yürüyüş düzenlemek. Ankara’da yaşayan İngiliz sanatçı James Taylor’un sosyal medyada yayınladığı mesajı düşündürücüydü. Zamanında Paris olanlar, Charlie olanlar şimdi de Ankara olacak mısınız diyordu. Çok da haklıydı.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Türkiye’ye geldi ve taziyelerini birebir bildirdi. Üzüntümüzü, acımızı içinde hissettiği fotoğraflara da yansımıştı. Bu bana “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” sözünü hatırlattı.
Şimdi zafiyet var mı, ihmal var mı diye kaos çıkarmak yerine birlik olup devletimize destek olma zamanı. Üzüntümüzü derinden yaşarken, saldırıların amacının kaos çıkarmak ülkemizi bölmek olduğunu unutmayalım.
Saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Başımız sağolsun.