İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

Amcaoğullarına…

Amcaoğullarına…

Annem, bir gurbetin ardından başka bir gurbetle yaşamış bir kadındı. Trabzon’dan kalkıp Adapazarı’na gelin gelmiş, bir süre sonra da babamız Almanya’ya çalışmaya gitmişti. Gurbet üstüne gurbet yaşamasına rağmen, umudunu diri tutuyor, okuyor ve yazıyordu. Hayatın zorluklarına rağmen, sarıp sarmalayan, iyileştirici bir tebessümle gülümseyerek, evlatlarına ve hayata ve kalbine tutunuyordu. . Yorgundu da yoruldum demiyor; çalışmaktan, koşuşturmaktan erinmiyordu. Şikâyet etmiyor ve “Dayman şükür!” diyordu. Bu coşkulu davranışlarının ardında yatan neden öncelikle ailesi, aldığı eğitim ancak en çok da kendini geliştirmek istemesi yatıyordu. Öncelikle –dokuz kardeş olduğumu biliyorsunuz değil mi?-biz evlatlarına, dostlarına, konu komşuya “adanmış” bir anlayışla yaşıyordu annem. Annemle ilgili iki kısa şey anlattıktan sonra mektubuma başlayayım!
 
Annem, ilerlemiş yaşlarına kadar, kendi sokağımız gibi yakın sokaklarda oturan bakıma muhtaç yaşlı kadınların ziyaretine giderdi. Bunu o kadar sessiz sedasız yapardı ki, şaşar kalırdınız! Bazen gideceği eve, temizlik malzemesi, bir kilim, kap kacak gibi öteberi de getirmesi gerektiğinde ben de onunla beraber gider, gidilecek yerin kapısına bırakır dönerdim. Rahmetli annem bazen gün boyu o evde kalır, yaşlı kadını yıkar, tırnaklarını keser, evini temizler ve yemeğini yapardı. Bunu kendi evlatlarına bile duyurmamaya özen gösterirdi. Allah’ın rızasını ummak; sessizlikle ve sır saymakla mümkündü!
 
Rahmetli annem, gerginliği, ağız dalaşını, kavgayı, surat asmayı sevmezdi. Bela andığını hiç duymadım. 

Annemin - hemen hemen bütün anneler böyle değil midir zaten- biz kardeşler arasında ara sıra, sıradan sayılabilecek ağız dalaşlarına bile gönlü razı gelmezdi. Bir yaş küçüğüm Abdullah ile atıştık. Sebebini hatırlamıyorum, önemli de değil zaten. Tuhafiye dükkânım var o günlerde. Anacığım elinde bir paketle dükkâna girdi, selam verip hayırlı işler diledikten sonra bir paket uzatıp, “Bunu sana Abdullah gönderdi” dedi. Paketi açtım, sevdiğimi herkesin bildiği kadayıf tatlısıydı gelen. Abdullah da alırdı ancak o an bu paketi Abdullah’ın göndermediğini hissediyor, buna rağmen anneme, “Sağ olsun, Allah kesesine bereket versin!” diyordum. Aynı annem, aynı gün, Abdullah’ın yorgancı dükkânına da uğramış, ona da ben göndermişim gibi bir paket uzatmış, “Bunu abin gönderdi” demişti.
 
Bunları size anlatmamın nedeni ise, bana anamı hatırlatıyor olmanızdır. Öyle görünüyor ki size birkaç mektup daha yazmam gerekecek. Nasibim varsa yazarım inşallah.
 
Bu arada rahmetli annem, elli yaşındaydı; kırkında gibi gösterir; otuzunda gibi davranırdı!
 
Birbirinize ve dostlarınıza, başının üzerindeki dam, sırtındaki giysi, göğsündeki güneş olmanızı isterim sizden.  Dostluk; birbirinizdeki yeri, bir araya gelse de dünyanın dolduramayacağı şekilde yaşamaktır.
 
Hep kazanamayız. Hatta kazanırken değil de kaybettiğimiz zaman insanlığımız öne çıkar. Kazanırken nezaketli ve merhametli görünürken kaybettiğimizde kaba ve acımasız olabiliriz. Bizler, birbirimize hakkı ve sabrı hatırlatan dostlar olabilmeliyiz!
 
Bazen düşeriz, kayboluruz, hüzne ve karanlığa teslim oluruz. Boğulduğumuzu, nefes alamadığımızı hissederiz.  Bu durumda olan kimse için, bu karanlığın içinde, dostumuz elimizi tuttuğunda kurtulmaya başlarız. Zifiri karanlığın içinde bir mum yanar. Zor günlerinizde birbirinizin elini bırakmayın isterim.
 
Hayatımız, çocukların oyun hamuruna benzer bazen. Mesele bu oyun hamurundan ne yapacağımıza karar vermektir.  Daha güçlü, daha zeki, daha cesur, daha atak, daha mantıklı, daha beyefendi, neyse ne! Bunların hepsinin fazlası, adil, ahlaklı yani erdemli insanlar olabilmektir. Kuşku uyandıran bir tarafsızlıktan ziyade, bizler sevdiklerimizin, dostlarımızın ve hakikat yurdunu çağrıştıran her ne varsa bunun tarafında olmalıyız amcamın oğulları.
 
Çok bilmeye, analizlere, felsefeye, süslü cümlelere gerek yok, irfan yeterlidir. Bazı insanların karakterini, temizlikçiye, güvenlikçiye, garsona, kargocuya, tezgâhtara ve kasiyere davranışlarından anlayabiliriz. Yapılan her iyilik ödülünü bulur, bilmediğimiz ve beklemediğimiz yollarla olsa da.
 
Bu deni dünyanın kırgınlıklarına karşı, teselli ve sığınak bulduğum insanlarsınız. Rabbim sizleri yetiştiren anne ve babadan razı olsun. Sonra… Sonrasını Allah ve kalplerimiz tayin etsin!
 
Her şey ve hepsi bir yana amcamın oğulları, her şey ve hepsi bir yana, önemli olan insanın kiminle kahvaltı ettiğidir.
 
Ben sizlerden razıyım, Rabbim de razı olsun ve bizleri cennetinde de buluştursun.
Allah esirgeyen ve bağışlayandır!
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi