Yaşamak; saçlarımızı rüzgâr taramışsa, biraz olsun değmiştir…
Aklımın, bütün akılların, bütün hesapların ve matematiğin üzerinde bir aklın, kaderin olduğuna inanıyorum. İçimin acıdığı oluyor, küstüğüm, hesap yaptığım, o şöyle demeseydi ben bunu demezdim dediğim de oluyor. Düştüğüm, kendimi bıraktığım, meczuplara özendiğim de oluyor. Ancak sakin, aklım başımda ve dünyaya-insana kalbimin penceresinden baktığımda şunu diyorum: Kader var! Kadere inanmak gönül rahatlığı, kadere inanmak “yırtınmamak”, kadere inanmak bir kuşun gelip avucuma konabileceğine inanmak oluyor.
&&&
Sana birilerinin ‘güzel’ demesiyle güzel olmayacağın gibi yine birilerinin ‘çirkin’ demesi ile çirkin de olmazsın. Yaşıyorsan bir anlamın vardır. Boşuna yaratılmış değilsin. Hayatın içinde doldurduğun bir yer var, bu yeri sen bulacak ve dolduracaksın. Yaptıkların vardır elbet. Daha çok yap, daha çok koş, yorul. Sevgin seni üretken kılıyorsa besleyicidir değilse hastalıklıdır. Sevgiye yalnızca kendi nefsinden çıkarak tanım verme. Yaşayan bütün insanlar bir şekilde sevdiler ve sevmeye de devam edecekler. Sen tek değilsin. Hayata daha fazla katıl. Yanında, yakınında olan insanları yorma.
&&&
Yine yutkunmaya başladım. Şimdi konuşmama engel olan şey gözyaşlarım değil, heyelana dönüşüp boğazımı tıkayan feryatlarımdır. Hem ki geçmişimi ve yaralarımı aşıp “bugüne ulaşmak için, adlarına ‘sözcük’ dediğimiz o minnacık sandallara sığmıyor taşımak istediklerim.” Ayrıca, herkesin yaşadığıdır; hüznün ve sevincin en uçlarını yaşarken “kelimeler bir sese bürünmeden” boğazımızda tıkanıp kalır. Yeni bir kelime ararız da o kelime de asla söze dönüşmeyecek olan bir kelimedir.
&&&
Birbirimizi dönüştürmek değil de diğer insanları anlama gayretimizi artırsak... “Gibi yaşamak” yerine az, yavaş, küçük fakat sahici hareketlerimiz olsa, az söylesek ve yavaş yaşasak… Kendimizden çıksak, kendimizde boğulmasak… Ömrümüzün ancak başkaları için yaşadığımızda uzayacağına inansak… Ne güzel insanlar olacağız.
&&&
Ruhsal tembellik midir, yetişme tarzı mı, hayata ve insana bakış mı? İçten içe bir kinin, öfkenin, kıskançlığın, kibrin göstergesi mi? Vermeden almak istemek, kazanmak, hep kazanmak istemek. Sevildikçe sevilmek, en beğenilen, popüler, aranan, sorulan, olmak. Bulunmaz Hint kumaşı bulundu oysa!
İnsan önce kendine sonra da hayata cimri. Kendine cimri çünkü vermiyor. Bu sevgi olduğu gibi dilenciye verilen sadaka da olabilir. Aklına güveniyor, matematiğe güveniyor, insana ve aslında kendine güvenmiyor. İnsana güvenmeyen insan, görünen ve görünmeyen silahlar kuşanıyor, korkuyor çünkü. Korku dağları bekliyor. Kırıkkaleli nineden duyduğum sözü hatırlıyorum: “Bir çıplağı dokuz kişi soyamamış…” Bizi soymak için herkes hazır bekliyor!
Sesler vardır içimize nefes veren, sesler vardır kısa kessin dediğimiz. Ses vardır; sesiyle hemhal olur, sesiyle yeniden başlarsınız. Ses vardır hesap yapar, ses vardır güzel konuşur da yanından ayrıldığınız da unutursunuz, ses vardır zorunlulukla dinlersiniz.
Müslüman olduğumuzu söylüyoruz da iman etmiş değiliz. Kadere, tevekküle, berekete inanmıyoruz. Allah’ın emeklerimizi zayi etmeyeceğini unutuyor hemen karşılık bekliyoruz. Ben istedim olsun ne olur diye mabadımızı yırtmak, Rabbimizin bizim için dilediği, uygun gördüğünün hayrımıza olacağını unutuyor, laf taşıyor, gıybet yapıyor, yalan konuşuyor, kibrimizi süslü cümlelerin ardına saklıyor, birbirimizi örtmemiz gerekirken birbirimizin açığını arıyor ve ağız dolusu Müslüman cümleler kurarken hiç utanmıyoruz.
&&&
“…Atları rüzgâr kanatlılar… Atları rüzgâr… Atları… At… Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!”
Yaşamak; saçlarımızı rüzgâr taramışsa, biraz olsun değmiştir.
“…Belki de öyle… Öyle ama… Ne bileyim işte, dönüp şöyle bir baktığımda…”
Arada bir dönüp arkamıza bakarız; anılar, şehirler, yaşananlar, olaylar bunu gerektirir.
Ancak yaşamak yarınla ve umutla devam eder, geçmişle değil.
&&&
Sevdiklerimiz bize külfet değil nimettir, sıkıntı ve sevinçleriyle.