Yalnız değiliz -3-
Ilık, tatlı yaz gecesi insanın içini sarıp, zevkli ve hüzünlü bir ağırlık veriyordu.
Gün biter, kuşlar yuvalarına dönerdi. Gözlerimi kapattığım zaman içimin ta derinliklerinde yanık türküler, ağıtlar, dualar duyardım.
Düşlerimden yorgun düşer, hayal kırıklıklarımın ipince sızısını hissederdim. Çok uzağa gitmek için yola çıkan ve sonunda kendisini başladığı yerde bulan insanın kederi olurdu içimde.
Yanımda mektupların vardı; kocaman sözlüğün içine sakladığım, üşümüş, öksüz gibi duran mektupların. Bazen, günlerce aklıma gelmeyen, sonra bazen aynı gün içinde defalarca okuyup hasret giderdiğim mektupların. Çok güçlü olsak da -ki çok güçlü de değildim- bazen başkalarının yardımı olmadan yürüyemiyorduk. Bacaklarımız tutmaz oluyor, yürünecek yolu kaybediyorduk. Dost ve sevdiklerimiz iyi günler için olduğu gibi zor günlerimiz için de vardı. Sevgin, dostluğun muazzam bir armağandı.
Seni seviyordum, senin istediğin bir şeye zamanımı harcamak sevgimin kanıtı oluyordu. İşin fiziksel yanı bir tarafa böyle durumlarda kendimi çok daha sıcak ve sevgi dolu hissediyordum.
Başına, “çiçekli mektup” diye yazdığın mektubunu okurdum en çok.
“Gevezeliklerimle yormaya cesaret ettiğim, gevezelik yaparken keyif aldığım tek insan sensin.
Yalnızım. Seninle aynı havayı teneffüs edemiyorum. Gözlerim gözlerine bakamıyor. Elini tutamıyorum. Sesini duymuyorum. Bazen yaşamak dediğimiz şeyin, asla kuramayacağımız, boğazımıza takılıp kalan bir cümle olduğunu düşünüyorum. Senden uzak kaldıkça, kıymetli bir şeyim çalınmış hissi yaşıyorum.
Saçma şeylerle sevgimi ispat etmeye ihtiyaç duymuyorum. Kuvvetli rüzgârlarda, geçici zaferlerin, köksüz sevgilerin yapraklarının döküldüğünü görüyorum. Uzaklığın, terk edilmiş suların kasvetini taşımıyor. Bilakis birbirimize dua ettiğimizi hissediyor, senin o çok söylediğin, “sevgimizin birbirimize kuvvet verdiğini, sevgimizin birbirimize esenlik olmaya” devam ettiğini biliyorum. Hem, Allah kırlardan çiçekleri, çiçeklerden kokularını geri almak ister mi?
İnsanın talihsiz olduğunu düşünmesi sadece budalaca bir fikir değil, aynı zamanda zararlıdır da… Çünkü kendine karşı güvenini sarsar, onu gevşek ve cesaretsiz davranmaya sevk eder, başarıyı engeller. Hepsinden öte, yaşıyor ve seviyor olmaktan daha değerli bir şans var mıdır?
Zayıf kimselerin, etrafındakileri hep düşman olarak gördüklerine, kin ve nefretle yaşadıklarına ve kendi elleriyle kendilerini yaktıklarına şahit oluyorum. Üzülüyorum. Sevmelisiniz diyorum, aldığım cevap şu: Sevilecek insan mı var? Bir daha ve daha derinden üzülüyorum.
Hayatımızın ancak birkaç gününün önemli hadiselerle dolu olduğunu anlıyorum. Ancak işte bu önemli hadiseler, bir bardak suya karıştırılan az bir mürekkebin suyun rengini değiştirmesine benziyor. Sevgimiz, hangi suya karışmışsa, kokusunu nereye düşürmüşse… Aşk, ah, aşk... Birileri için dünya hevesi, benim içinse hayatın kendisi demektir.
Aşkın, kendine has bir dili vardır. Bizi seven insanı heyecanlandıran, ruhunu kanatlandıran sözler, sevilmediğimiz andan itibaren komikleşmeye başlar. Gülünç olur. Çünkü artık sözlerimiz onları işitmek istemeyen kulaklara hitap ediyordur.
Gerçekten kelimeler üzüntülü bir kalp ya da neşeyle söylendikleri, yazıldıkları zaman, tıpkı çiçeklerden havaya yükselen arıya, çiçeklerden yükselen kokuya benziyor.
Hiçbir çiçek, hiçbir koku, hiçbir renk yok ki zaman zaman seni hatırlatmasın. Hele de türküler… Türküleri hem seviyor, hem sevmiyorum!
Kalbimin derinliklerine kadar işleyen sesini, bana üzüntülerimi unutturan gözlerini çok özlüyorum.
Nasıl ki kuğu kuşu yuvasını derenin kenarına yapar, bizim yuvamız da sevdiğimiz insanın kalbinin kenarı değil midir?
Açık havaya, güneşe, ayaklarımızın altındaki çimene alışık olan bizler şehirlerde sürgün bir hayat yaşıyoruz. Sahte heyecanlı insanlar beni şiirden küstürdüler. Ayı, yıldızları kirlettiler. Çimenleri ezdiler.
Buralarda her şey değişti, her şey, benim kalbimden başka.
Şayet, aşktan başka mutluluk olduğuna inanıyorsan, kalbin ölmüştür senin.”
Her okuduğumda, ilk kez okuyormuşçasına heyecan duyduğum, iyi ki sevdim diyerek şükrettiğim ve gözlerimin dolduğu bir mektuptu.
Aşktan başka bir mutluluğa güvenmiyordum.
Ruhumuz asil, ruhumuz cömert kaldıkça… Merhametten ayrılmadıkça… Bu davranışlarımızın mükâfatını muhakkak göreceğimize inanıyordum.
Kim yazmıştı hatırlamıyorum. Herkesin okuması için yazdıklarımızı, bir kişinin okumasını arzu ederek yazmış da olabiliriz. Bu da mümkündür, her şey mümkündür.
Kokusu yalnızca benim olan bir çiçeksin sen.