Üstad Sezai Karakoç’un ardından…
Mütefekkir, şair ve eylem adamı, Sezai Karakoç…İmam-Hatip Lisesi öğrencisi olduğum 1978’li yıllarda tanıdım. Onun fotokopi ile çoğaltılmış Mona Rosa şiiri elden ele dolaşırdı. Bu şiir vasıtasıyla eserlerine ulaştım. Diriliş Dergisi de çıkıyordu. Okuduğum dergiler arasında; Büyük Doğu (sonra Raporlar), Diriliş, Edebiyat Dergisi, Sebil ve Türk Edebiyatı geliyordu. Fırsat buldukça ve gücüm nispetinde bu dergileri okumaya çalışıyordum.
Adeta benim muhitim Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Cemil Meriç gibi öncü düşünürler olmuştu. İlk defa Cemil Meriç ve Erol Güngör’ü Türk Edebiyatı dergisindeçıkan yazılarından tanıdım. Daha sonra akabinde eserlerini okuma imkanı buldum. Hala da zaman zaman müracaat ettiğimiz eserler arasında yer alır, onların kitapları..
İmam-Hatip yıllarında Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil’in çıkardığı dergiler ve eserleri altını çize çize okuduğum kitaplar arasındadır. Üslup olarak etkilendiğim şairlerdi. Bu yazarlarımızdan ilhamla haftalık tek başına değişik konularla ilgili yazılarımdan oluşan “Muştu” adını verdiğim duvar gazetesini dolabımın kapağında ve sonra da sınıfımızda sergilerdim. Sezai Karakoç’la ilgili yayınladığım taziyenin altına değerli kardeşim sanat adamı Alim Korkmaz İmam-Hatip Lisesi öğrenciliği yıllarımda benim kendisine Sezai Karakoç’un kitaplarından hediyeler verdiğimi yazdı. Çok mutlu oldum.
Sezai Karakoç, İslam medeniyetinin ihya yolunda elinden gelen bütün çabayı harcadı. Kendi başına bir ekoldü. Müstağni bir hayat yaşadı. Hiç kimseye el açmadı, alkış beklemedi, alan değil hep veren olmayı tercih etti. Onunkisi yalnız bir hayat değil, müstakil bir hayattı. Yeniden dirilmeyi düştüğümüz toprakların payitahtında aradı. Mahviyatkar bir ahlaktan yana tavır koydu. O diriliş cephesini her türden eserleriyle tahkim etme cihetine gitti. Tefekkürün kalesi olan Diriliş dergisiyle topluma seslendi. Açtığı yoldan eserleriyle yürüdü, yürüdü insanımızın kalbine, zihnine…
İslam’ın Diriliş anıtlarından kitabıyla bizi Endülüs’le ve tüm Ortadoğu halklarıyla buluşturdu. İslam medeniyetinin sütunlarını dikti. Hızır’la Kırk Saat kitabıyla dertlendi. Her biri tevhidin önemli halkası olan peygamberlerle yitirdiğimiz cennette bizleri buluşturdu. Ondan, Diriliş Neslinin amentüsünü öğrendik. O bize, İslam’ın bütün bir yeryüzünde tekrar katılaşmış kalpleri ve ölü ruhları nasıl ilahi nefha ile diriltileceğinin şifrelerini gösterdi. İnsanlığın dirilişinin İslam’la olacağına işaret etti. Herkese kıyamet aşısı yaptı.. Mevlana, Mehmet Akif ve Yunus Emre gibi Anadolu irfanının öncülerini genç nesillere tanıttı. İlk defa İslam toplumunun ekonomik yapısının nasıl olması gerektiğini öğretti. Varolma mücadelemizin kodlarını şiirler yoluyla tanıttı.
Sezai Karakoç, bir şair, bir düşünür ve bir eylem adamıdır. Hasbidir, hesabi değildir. Kimseye minnet duymadan yaşadı. Geride şimdi ve gelecek nesillere büyük İslam davasının nasıl bir yolda yürümesi gerektiğinin kodlarını ve yol haritalarını bırakarak ayrıldı bu dünyadan. Karakoç, asıl şimdi tanınacak, sevilecek ve okunacak.. O, bir ümmet duyarlılığıyla yaşadı.. İstikamet sahibi olarak, kıyamet aşısı yaparak gitti. Onun aşısı, bu topraklarda ve bütün bir yeryüzünde tutacaktır, biiznillah..
Sezai Karakoç, bu toprakların yetiştirdiği büyük bir değer. Mutlaka genç nesillere bütün yönleriyle tanıtılması gerekir. Bir Allah dostu olan Karakoç, artık kınından çekilmiş bir kılıç gibi bundan sonra daha çok parlayacaktır. Ruhuna El-Fatiha..
Rabbim rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.