İsmail Yaşa
İsmail Yaşa Komşuların sulu iftiraları çürüdü

Komşuların sulu iftiraları çürüdü

İklim değişikliği ve kuraklık dünyanın yakın gelecekte karşı karşıya kalacağı en büyük sorunların başında olmaya adayken, uluslararası toplum ve ülkeler yaşanacak krizin etkilerini hafifletmenin yollarını arıyor.

Geçtiğimiz günlerde İskoçya'nın Glasgow kentinde gerçekleştirilen 26. Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Konferansı'nda konu masaya yatırıldı ve iklim değişikliğine karşı alınacak önlemleri içeren bir anlaşma imzalandı.

Paris İklim Anlaşması’nı onaylayan Türkiye de iklim değişikliği ve kuraklık tehdidinin farkında.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın adı “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı” olarak değiştirildi ve bakanlık bünyesinde “İklim Değişikliği Başkanlığı” kuruldu.

Kuraklığın Türkiye için her geçen gün daha çok yaklaşan büyük bir tehlike olduğunun çeşitli göstergeleri var ve hepimiz onları tüm çıplaklığıyla görüyoruz.

Örneğin, yer altı sularının bilinçsizce ve hoyratça kullanılmasıyla oluşan, yerleşim alanlarını tehdit etmeye başlayan obruklar.

Türkiye'nin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü’nün küresel ısınma ve bilinçsiz tarımsal sulama nedeniyle yüzde 30 küçülmesi yine bir başka örnek.

Konya Teknik Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muazzez Çelik Karakaya, Tuz Gölü’nde 1930’dan bu yana yüzde 30’a yakın bir küçülme gerçekleştiğine dikkat çekerek, önlem alınmadığı takdirde 30 yıla kadar gölün tamamen kaybedileceğini söylüyor.

Türkiye sanıldığı gibi su zengini bir ülke değil.

Tam tersine, hâlihazırda kişi başına kullanılabilir su miktarı göz önünde bulundurulduğunda “su stresi çeken ülke” kabul edilirken 2030’da nüfus artışının da etkisiyle “su fakiri ülke” haline gelme ihtimali söz konusu.

Dünya Kaynakları Enstitüsü (World Resources Institute) tarafından yapılan bir araştırmaya göre Türkiye 2040 yılında ciddi anlamda su kıtlığı çekecek ülkeler arasında yer alıyor.

Kısaca ifade etmek gerekirse, elimizdeki suyun kıymetini bilmeli ve su kaynaklarımızı oldukça dikkatli kullanmalıyız.

İklim değişikliği ve kuraklık, dünyadaki birçok ülke gibi komşularımızı da etkiliyor.

İran, Irak ve Suriye’de nehirler ve göller kuruyor.

Ne yazık ki bu ülkeler yaşadıkları soruna çözüm aramak yerine Türkiye’yi suçluyorlar.

Türkiye’nin Dicle Nehri üzerine inşa ettiği Ilısu Barajı’nın Irak’taki Dicle nehrinin ve buna bağlı olarak da İran’daki Hur’ul Azim Göleti’nin kurumasına yol açacağını ve iki ülkede de ciddi bir çevre krizine neden olacağını öne süren İran, Türkiye’yi BM’ye dahi şikâyet etti.

Oysa Türkiye, Dicle ve Fırat nehirleri aracılığıyla Irak ve Suriye’ye yeterince su gönderiyor.

Krizin asıl sebebi o ülkelerin suyu verimli bir şekilde kullanamamaları.

İran'ın üçüncü büyük kenti İsfahan'a hayat veren Zayende Irmağı'nın hükümetin yanlış su politikaları ve ihmali sebebiyle kuruması birkaç gün önce binlerce kişi tarafından protesto edildi.

Ülkenin en önemli su kaynaklarından biri olan ve Türkiye’yle hiçbir bağlantısı bulunmayan ırmağın kuruması, su kaynakları konusunda komşularımızın bize yönelttikleri asılsız ithamları ve iddiaları kökünden çürütüyor.

Isfahan’daki protestoları görmezden gelip gazete ve televizyonlarında sabah-akşam haksız yere Türkiye’yi suçlayan İran, Zayende Irmağı’nın kurumasından da bizi sorumlu tutacak değil herhalde.

Hiç kimse kusura bakmasın, su kaynaklarımıza biz de muhtacız ve kendi ülkelerinde gerekli tedbirleri almıyorlar diye onlara gereğinden fazla gönderecek tek bir damla suyumuz yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Yaşa Arşivi