Dr. Ramazan Tuzla
Dr. Ramazan Tuzla Sezai Karakoç

Sezai Karakoç

İstiklâl Şâirimiz Koca Akif, kendisi için şu dizeleri kaleme almıştı:

Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,

Günler, şu heyulayı da elbet silecektir.

Rahmetle anılmak; ebediyet budur ancak,

Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir…

Evet, sessiz yaşadım diyen Koca Akif, sedasını yüzyıllara ulaştıran fakat fani hayatında kadr-ü kıymeti bilinmeyen bir mücadele insanı olarak, Türk Milletinin gönlünde kurduğu taht üzerinde berzah alemindeki yaşantısına devam etmektedir.

Geçtiğimiz günlerde bir güzel insan daha berzah âlemine göç etti. Evet, Üstad Sezai Karakoç, uzamasını istemediği dünya sürgününü sessiz sedasız bitirdi.

Rabbim, gani gani rahmet eylesin; yeri yurdu cennet olsun.

Koca Akif’in kendisi için yazdığı dizelerin bir başka sahibi var mıdır, diye soracak olursak, Sezai Karakoç cevabını hiç düşünmeden veririz.

Neden diye soracak olursanız; şu fani dünyanın hengamesinde mihenginden haberdar olamadığımız bir kıymet olarak dünyadan göçtü, Karakoç.

Sessiz yaşadı, kalender yaşadı, fakir yaşadı fakat vakarından hiç taviz vermedi. Vakitli feraset ile onu anlamaya çalışmadık, galiba.

Diriliş kavramına verdiği hayat ile koca bir ömür sürdü fakat biz uyanmaya vakit bulamadık.

Niçin parti kurduğunu anlayamadık, mesela.

Yüce Diriliş Partisinin bir neferi olamadık.

Partinin tek amacının seçim kazanmak olmadığını, slogan insanı olarak propaganda yapmak yerine aksiyon insanı olarak gönüllere kelam nakşetmenin kıymetinden haberdar olamadık.

Partisi kapatıldı fakat hiçbirimizin ruhunda bir iz bırakmadı. Yeniden parti kurdu, onu da duyanımız olmadı.

Mezarlardan yükselen baharın zamanını ve o zamanda açacak çiçekleri merak etmedik.

O çiçekleri soldurmayacak bir gayretin ve samimi duanın, kaderin üstüne örülmüş bir kader olduğunu görmek istemedik.  

Gün kararsa bile geceyi onaran bir mimarın varlığını fark edemedik.

Yenilgi yenilgi büyüyen bir zaferin varlığına inanamadık. O yenilginin sırrının saklandığı kilitli kapının anahtarını aramadık, nedense.

Hülâsa, vakitli feraset ile anlayamadık Üstad’ı. Anlaşılamamak onun kaderi, anlayamamak da bizim nasipsizliğimiz oldu.

Üstad, şöyle bir hayatı dolu dolu yaşadı, bizim gözümüzde.

Yâdında mıdır, doğduğun gün.

Sen ağlar idin, gülerdi âlem.

Öyle bir hayat yaşa ki olsun,

Mevtin sana hande, âleme mâtem.

Her insan gibi ağlayarak dünyaya gelen Karakoç, ailesi için bir sevinç kaynağı olmuştu. Öyle bir hayat yaşadı ki, Milleti için de bir servete ve ummana dönüştü.

Hayatını sağlam bir fikriyat üzerine inşa etti. Birçok güzelliğin sahibi, nice iyiliğin müsebbibi ve sağlam bir nefer olmanın en güzel örnekliği oldu.

Kuruluşuna sevindiğimiz Türk Devletleri Teşkilatı için yazmayı düşünüp de sağlığı elvermediği için yazamadığı satırlar dışında, şu güzelliği de yapsaydım diyecek bir pişmanlığı olmamıştır, kanaatimizce.

Ve elden ayaktan düşmeden, kimseye muhtaç olmadan, yürüyen bir çınar gibi ayakta emanetini teslim etti.

Bir güzel ölüm ile öldü. Ölümü, kendisi için düğün günü, geride bıraktığı insanlar için ise en derin mâtem oldu.

Ve yukarıdaki dörtlüğümüz, Karakoç’un hayatında aynıyla vücut buldu. Bir ilke insanı olarak aramızdan ayrıldı.

Sessiz yaşayan Karakoç, gölgesiyle birlikte toprak oldu. Üzerine toprak çekildi fakat rahmetle anılma noktasındaki nasibine şu geçen üç günün şahitliği bile fazlasıyla yeter.

Rabbim, onun hakkındaki hüsnü-zannımızı boşa çıkarmasın ve iyi insan olduğuna ilişkin şahitliğimizi kabul etsin.

Geride bıraktığı eserlerinin, hayatta iken kendisini tam olarak anlayamama nasipsizliği ile aynı kaderi paylaşmaması, temennimiz olsun.

Tekrar duamızı edelim:

Üstad Sezai Karakoç’un yeri yurdu cennet olsun.

Rabbim bize de düsturu olan ve düz duruştan taviz vermediğimiz bir hayat nasip etsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Dr. Ramazan Tuzla Arşivi