Muhalefetin vaatleri
Seçimlere bir aydan daha az bir süre var ve cumhurbaşkanı adayları seçmenlerin kalbini kazanabilmek için propagandalarını yoğunlaştırdılar.
Cumhur İttifakı’nın adayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan birbirinden önemli projelere imza atıp Türkiye’ye çok şey kazandıracak tesislerin açılışlarını yaparken muhalefet cephesinin adayı Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun propagandasını “ucuz algı operasyonları ile seçmeni aldatma” üzerine kurduğu anlaşılıyor.
Ajansı tarafından kurgulanıp dekore edilen sahneyi kendi evinin mutfağıymış gibi göstererek mütevazı imajı vermeye çalışan Kılıçdaroğlu, bir yandan da bol keseden vaat dağıtıyor.
Vaatlerini nasıl hayata geçireceğine veya kaynağına dair herhangi bir plan sunmadan “Bana güvenin, gerisini merak etmeyin” diyor.
İyi de, bugüne kadar hiçbir başarısı olmamış ve daha da ötesi geçmişte başında olduğu Sosyal Sigortalar Kurumu’nu (SSK) batırmış birine bu millet niye güvensin?
Türkiye’nin geleceği bu kadar ucuz mu ki, bulunduğu makamı başkalarının planlayıp gerçekleştirdiği kaset operasyonuna borçlu olan böylesine başarısız bir lidere güvenilip riske atılsın?
Millet İttifakı’nın önde gelen isimleri bir yandan helalleşmeden bahsederken diğer yandan sürekli tehditler savuruyor ve neredeyse herkesten hesap soracaklarını söylüyorlar.
Bir de terör örgütü elebaşını ve cezaevlerindeki tüm teröristleri serbest bırakmayı vaat eden Halkların Demokrasi Partisi (HDP)’liler ya da seçime girecekleri partinin ismiyle söylemek gerekirse Yeşil Sol Parti (YSP)’liler var.
Cezaevinden Altılı Masa’ya direktifler yağdıran Selahattin Demirtaş da seçim sonrası PKK'nın Türkiye’de tümüyle silah bırakması için çalışacaklarını öne sürüyor.
Demirtaş’ın seçmeni aldatmaya yönelik bu vaadinin pratikte hiçbir anlamı yok.
Çünkü adayları Kandil tarafından belirlenen HDP ya da YSP’nin terör örgütü üzerinde hiçbir yaptırım gücü yok.
Ayrıca PKK zaten Türkiye sınırları içinde bitme noktasında.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, geçen ay etkisiz hale getirilenlerle birlikte Tunceli’nin de tamamen terörden arındırıldığını ve ülke sınırları içinde sadece 88 teröristin kaldığını, o teröristlerin de ya teslim olacaklarını ya da gereğinin yapılacağını açıkladı.
Teröristlerin teslim olmayı reddetmeleri halinde gereğinin “sarı torba” olduğu malum.
Soylu, önceki gün Sultangazi Belediyesi'nin etkinlik çadırındaki sahur programında yaptığı konuşmada da “Terör örgütünü ülkemizin içinden söküp attık. Bir daha terör örgütünü ülkemizin içerisine sokmayız, sokturmayız” dedi.
Dikkat ederseniz, Demirtaş açıklamasında terör örgütünün tümüyle silah bırakmasından söz etmiyor.
“Türkiye’de silah bırakması için çalışacağız” diyor.
Yani Demirtaş’ın vaadine göre PKK Irak’ta ve Suriye’de silah taşımaya devam edecek ve hatta o silahla sınırlarımızda bir terör koridoru kuracak.
Türkiye’nin milli güvenliğine doğrudan ve çok büyük tehdit teşkil eden böyle bir şeye izin verilebilir mi?
Ülke içinde zaten biten terör örgütünü Irak ve Suriye’de de bitirmek için sonuna kadar mücadeleyi sürdürmemiz gerekirken Kılıçdaroğlu’nun en büyük destekçisi Demirtaş, Türkiye içinde silah bırakma kılıfı altında örgüte can suyu vermeyi vaat ediyor.
Çünkü teröristlerin Irak’ta ve Suriye’de varlıklarını sürdürdükleri müddetçe terörle mücadeleden vazgeçildiği anda silahlarıyla birlikte her an sınırı geçerek topraklarımıza tekrar girebileceklerini biliyor.
Kısacası, bir yandan ölüm döşeğindeki terör örgütünü kurtarmayı planlarken diğer yandan terörü sona erdirmeyi vaat ediyormuş gibi görünerek milleti kandırmaya çalışıyor.