Dr. Ramazan Tuzla
Dr. Ramazan Tuzla Ülkemin eksiği

Ülkemin eksiği

Şunu peşinen söyleyelim ki; Türk Milletinin yükü ağır, yolu uzundur. Dara düştüğünde yardıma çağıracaklarının kulağı sağır, zihinleri kuzgundur. Demem o ki bu Millet, düştüğü yerden kendisi kalkmak zorundadır ve yardımcısı tektir.

Ümidim de şudur ki; ‘Bir’ olan Allah’ın bu Millete vereceği bir vazife var. O vazife ikmal edilinceye kadar Allah’ın yardımı, bilinmez yerden devam edecektir. Bu, bir bilgi değil, bir hissiyattır.

Hep lodosa maruz kalan, melteme hasret yaşayan, çilesiz yılı geçmeyen, çalısız yolu seçmeyen eli nasırlı bu Milletin sınanması ve bu kadar şerbetlenmesi boşuna olamaz.

İstikbale yönelik ahval beklentimiz aynıyla budur fakat içinde bulunduğumuz zamanın ahvali için hissiyatımız, yanlış giden şeylerin çoğaldığı yönündedir.

Ülkemin insan kaynağı az değil. Ülkemin toprakları bereketsiz değil. Ülkemin yer altı ve yer üstü kaynakları, kıymetini takdir edebileceğimizin çok üzerinde.

Vatanını seven, toprağı için canına kıymet vermeyen insanımız hiç az değil. En yakın şahidi, 15 Temmuz…

İnsanımızın zekasına kimse laf edemez. İnsanımızın merhametine kimse yaklaşamaz. İnsanımızın zor zamanda neleri yapabileceğini hiç kimsenin kestirememesi, düşmana derin bir korku veren yanlarımızdan biri.

Anadolu, ismiyle müsemmadır. Burada her şey dolu ve her şey çok.

Gelin görün ki bu kadar çokluğa rağmen bizde, ülkemde bir şeyler eksik.

Bizde neler eksildi acep?

Hangi hırslarımız çoğaldı, hangi gayretlerimiz azaldı?

Hangi önceliklerimiz, şahsiyetimizin önüne geçti?

Hangi menfaat arayışlarımız, hakka halel getirdi?

Hangi ilkelerden taviz verdik de iliklerimiz çekildi?

Yediklerimiz, içtiklerimiz mi yoksa bizi böyle kan uykusuna yatıran, ağızlarımızın tadını bozan?

İçimizden gelmeyeni dışımıza yaptırmak zorunda kalarak samimiyetten yoksun kalışımız mı yoksa, bizi böyle silikleştiren?

Ülkemin eksiği, samimiyetsizlik ve tutarsızlık mı yoksa? Dün yuvadan kovduklarımıza, bugün işyerinin kasasını teslim edişimizi izahta çaresiz kalışımız mı, bizi itibardan eden?

Hisse derdine düşerek hissiyata kıymet vermez oluşumuz mu acep, simalara soğukluk veren?

Anlık ahvalimizi aşikâr edecek bütün soruları buraya alabilecek ufkumuz yok elbet fakat sadece bu sorulara verilecek her bir ‘evet’ bile, bizi iflasa sürükleyecek zehirli servetler olsa gerektir.

Viyana önlerinde at koşturan, can alıp can veren ve sırtını dayadığı sırdaşından zerre şüphesi olmayan serdengeçtilerden, ‘Evlat! Sakın kimseye güvenme’ diyecek duruma gelen insanlara döndük.

Huzur yurdu olan bu toprakları; hazıra tâlip, gayrete düşman ve güven duygusunu kaybetmiş insan yığını olarak doldurmaya hakkımız olmasa gerek.

Garip bir şekilde, ülkemde gayrete düşmanlık, kurbiyete sevdalık sergileniyor ve bu da insanımızı samimiyetten ve liyakatten yoksun bırakıyor.

Minnet hesabını, bankada hesap açar gibi açan insanların çoğalması, sistem ahlakının tesisinin önündeki en büyük engel olsa gerek.

Hâl ile dili, aynı yola revan edemez olduk. Mış gibi görünme hastalığı, idrakimizde de bir uyuşukluğa sebep olmuş, sanırım. Özenti belası, cebimize kanser olarak girdiği kadar, ceddimize vefasızlık olarak da karnemize yazılmış, görünüyor.

Titre ve kendine dön, tavsiyesini kim üzerine alacak?

Bu halimizle; yazının başında ifade ettiğimiz, istikbalde ümit ettiğimiz ahvali tahakkuk ettirebilecek kalibrede bir kitle olmadığımız, çok aşikâr. Bu cümlemiz, istikbaldeki ümidimize halel getirecek değildir, elbet. Ümidimiz bakidir.

Mevcut ahvale rağmen istikbal için ümidimizi canlı tutmamızın sebeplerinden biri, “Bu kadar kulluğa bu kadar bolluk çok bile”, diyen güzel insanların hala aramızda oluşudur.

Yükü ağır, yolu uzun olan Türk Milletinin tek yardımcısı, ‘Bir’ olan Allah’ın bu Millete vereceği vazifenin ikmal sevincini görebilenlerden olmak ve fakirliği suç sayan bir devlet fikriyatına kavuşabilmek ümidiyle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Dr. Ramazan Tuzla Arşivi