Topyekûn seferberlik
Geçtiğimiz gün yapılan Ak Parti İl Başkanları toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan teşkilat yöneticilerine ‘olup, bitenleri topluma anlatın’ talimatı verdi. Toplumun ekonomik, siyasi ve toplumsal olaylar konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığı düşüncesiyle bu uyarı yapıldı.
Çok hızlı bir internet taraması ile aynı uyarının geçtiğimiz Nisan ayında da yapılmakla kalmayıp, daha önceki tarihlerde de tekrarlandığını öğrenebiliyoruz. Cumhurbaşkanımıza katılıyorum. Ben de toplumun Türkiye ve dünyadaki gelişmelerden tam haberdar olmadığı kanaatindeyim.
Türkiye dünya ekonomisi ile entegrasyondan kaynaklanan nedenlerle küresel şartlardan etkileniyor. Elbette bizim de kendimize göre avantaj ve dezavantajlarımız mevcut. İçinden geçmekte olduğumuz bu kritik dönemde şartlarımızı yakından tanır, imkânlarımız konusunda farkındalığımızı yükseltirsek işimiz kolaylaşır.
Aynı değerlendirmeyi siyasete dair de yapabiliriz. Üç buçuk yıl önce geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin değil geniş toplumsal kesimler, siyasilerce bile tam olarak anlaşılabildiğini söylemek oldukça zor.
Bir milletvekili eğer ‘yeni sistemde bizim etkimiz azaldı, artık eski gücümüz yok’ diyebiliyorsa Cumhurbaşkanı tarafından yapılan uyarının ne kadar yerinde olduğunu kavramak daha da kolaylaşır. Güçleri azalmadı, farklılaştı: Vakitlerinin daha fazla kısmını toplumla istişareye, daha doğru kanunlar çıkarılmasına ve hükümetin denetlenmesine ayırabilirler.
Muhaliflerin ‘Cumhurbaşkanı her şeye karışıyor’ ifadesi de aynı boyuta işaret ediyor. 2018’de her şeye karışsın, her sorunu çözsün diye seçmedik mi Cumhurbaşkanını?
Asıl aktör cumhurbaşkanı: Diğerleri ise tali ve yardımcı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Meral Akşener’le birlikte gittiği Mersin’de gençler seslenerek ‘tarihi bir sorumluluğunuz var. Cumhurbaşkanını oylarınızla indirin makamından’ biçiminde laflar etti. Gençlere kendi ‘anlayacakları’ dille ve ‘hava verir’ tarzda bir konuşma yaptı.
Görevde olduğu 12 yıla yaklaşan süre boyunca girdiği her seçimi kaybeden, her defasından toplumdan kırmızı kart gören birinin kullandığı dile bakar mısınız? Gençlerin psikolojisine hitap edebiliyor, onları motive etmeye çalışabiliyor.
Seçimlere şunun şurasında bir yıl kaldı. Gelecek yıl veya bu yılın sonlarına doğru seçim yapılacak ama hala en temel konularda siyasiler de seçmen de yeterli bilgiye sahip değil. Teşkilat eğitimleri yaptığını söyleyen Ak Parti’nin aslında topyekûn bir iletişim strateji benimsemesi ve gözlerine sokmadan, alternatif iletişim kanalları aracılığıyla toplumu, gençleri aydınlatması bir gereklilik.
Yaklaşmakta olan seçim şimdiye kadar olmadığı derecede teknoloji ve propaganda yoğunluklu olacak. İnsanlara fark ettirmeden bilgi empoze edilecek.
Bunda milletvekillerine ve teşkilatlara büyük sorumluluk düşüyor. Toplumu dolaylı yollarla ve fark ettirmeksizin bilgilendirmek gerekiyor. Klasik ‘eski dönem-yeni dönem’ söylemine girilirse pek fayda sağlanamaz. Her yere gitmek, boy boy fotoğraflar çektirerek sosyal medyada paylaşmak gerekmiyor.
Üzülerek söylemeliyim ki, şu anda gidişat pek umut vermiyor. Propaganda ve bilgilendirmeyi sadece cumhurbaşkanına ve kabinesine bırakmak en basit ifadeyle tecrübesizlik.
Görüşüne değer verdiğim, aktif siyasi tecrübesi olan bir büyüğüm belediye başkanı aday adaylığı döneminde muhalif birini sadece dinlediğini, kendisine olumlu-olumsuz laf etmediğini ifade ettiği şahsın gıyabında kendisini övdüğünü duyunca şaşırdığını anlatır.
İletişimden kast ettiğim tam da bu. Dinlemek ve kritik bilgiler aktarmak. Siyaset bilimi derslerimizde propaganda konusu işlerken hedef kitleye uygun yöntem ve dil geliştirilmesinin öneminden bahsederiz.
Taraftara, sempatizana, muhalife, tarafsıza, bilgiliye, bilgisize aynı dili kullanmazsınız. Söylemlerinizi ve örneklerinizi duruma uygun biçimde yapmanız beklenir.
Yapılabilecek o kadar çok şey var ki; tekerleği her defasında yeniden keşfetmeye hiç gerek yok. Salon toplantıları ya da işyeri ziyaretlerini de kastetmiyorum.