Siyasette nefret dili
Muhalefetin son günlerde dozu makul sınırları çoktan aşan eylem ve söylemleri, siyaseti topluma hizmet etmeyen, geren ve dolayısıyla elde tutulamaz, sürdürülemez hale getirdi. Önce ülkenin Cumhurbaşkanının sağlığı hakkında kullanılan ifadeler, sonrasında İP’li Türkkan’ın bir şehit yakını üzerinden tüm toplumu rencide eden küfür olayı bardağı tam manasıyla taşırdı.
Bu hikayeyi 20 yıl önce de görmüştük. O dönemde Başbakan Ecevit hedef alınır gibi yapılmış, hastalığı üzerinden siyasetin dizaynı için harekete geçilmişti.
O olayda FETÖ parmağı görülmüş, Ergenekon davalarına giden süreç, alakalı-alakasız kişilerin dâhil edildiği bir dava aşaması aracılığıyla hain yapılanma emellerini gerçekleştirmek istemişti.
Somut olayda Cumhurbaşkanı hedef alınıyor olsa da, bugün ne o günkü kamuoyu var ne de son derece kırılgan ekonomi ve siyaset. Sonuçta kullanılan yöntem ve yıpratma dili ters tepecek.
Hastalık laflarıyla aciz ve ne yaptığını bilmeyen bir lider görüntüsü çizmeye çalışanlara karşı kullanılan ifadeleri abartılı bulanların iyi niyetli olmadığını düşünüyorum. Kanaatimce dil daha da şiddetli ve açık olmalıdır. Kötülük ancak misliyle bertaraf edilebilir: Kısas bunun için vardır. Savunma pozisyonu tezviratçıları cesaretlendirir.
Peki ya, İP’li millet düşmanına ne demeli? İçindeki kin ve nefreti hem de kameralar önünde kustu. Küfretti. Tutamadı kendini. Muhtemeldir ki bu bir dışavurum hadisesi, yani daha önce de şehit yakınlarına aynı alçak ifadeleri kullanması nedeniyle kendini tutamadı ve söyleyiverdi. Gayri ihtiyarı olarak bu galiz küfrü yaptı.
Bugün yine derin bir FETÖ tezgâhı ile karşı karşıyayız…
Aynı kişi kamuoyuna yansıyan açıklama ve beyanlarında FETÖ’nün sapık elebaşı için son derece dikkatlice seçilmiş kelime ve cümleler kullanmış, tazimde kusur etmemişti. Haine karşı hiç kötü lafına rastlamadım. Hep sitayişle bahsetmiş. Şehit yakını olunca iş değişmiş doğal olarak: Haini öven, vatana hizmet yolunda hayatını feda edeni de yakınını da sevmez.
Toplum, ilk seçimde iktidara geleceğini üst perdeden ifade eden kadroyu ve mensubunu tanımış oldu. Değil bir şehit yakınına, hiçbir Allah kuluna karşı kullanılmayacak bir üslup.
Maazallah bu şahsın liderim dediği kadın ‘Başbakan’ olur, kendisi de bir bakanlık koltuğuna oturursa yapabileceklerini düşünmek bile imkânsız.
Bu kinin, düşmanlığın ve dahi alçaklığın gerçek sebebi ne olabilir ki?
Güya özür diler gibi yapıp, geçiştirdi ahlaksız: Yaparken de hakaretlerini devam ettirmek suretiyle.
Toplum kamunun önüne geçen, yöneten ya da yönetmek isteyen kişileri daha yakından tanımalıdır. Bu tipler gerçek karakterlerini içlerinde saklayamıyorlar. İlk hadisede dışa yansıyor.
Aynı hususun diğer yöneticilik kadrolarında bulunanlara da hâkim olduğuna inanıyorum. Pandemi dönemi pek çok kişiyi toplumdan uzak tuttu. Salgın nispeten kontrol altına alınınca, daha önce test edilmemiş, zor dönemlerde nasıl davranacağı bilinmeyen kişilerle ilgili bir tartışma başlayıverdi.
Temel ilkelerimizden olan, insanı yolculukta, alışverişte ve bir güç verildiğinde göreceksin düsturu burada da geçerli. Şahıs kırıyor, döküyor. Kendisinden başkasını düşünmüyor. Başkalarına karşı ağır küfürleri etmekten alamıyor kendisini.
Bir insan diğer bir insana yakınları üzerinden neden küfretsin?
Cumhurbaşkanına karşı kullanılan dilin de aynı ruh haliyle sadır olduğunu görüyoruz. Kullanılan ifadeler, daha önce ‘kurgulanmış’, ‘planlanmış’ ‘çalışılmış’ ve ‘standartlaşmış’ olmaları nedeniyle dikkatlice dile getiriliyor. Bilinçaltlarında kötü niyet besliyorlar olsalar da.
19 yılını tamamlayan tek parti döneminden sonra muhalefetin geldiği nokta bu.
Atatürk 15, İnönü 12 yıl iktidarda kalmış; merhum Menderes ise sadece 10 yıl görev yapmıştı.
Toplum plan, proje, gelişme perspektifi, büyüme modeli ve toplumsal sorunlara dair reçete isterken, muhalefet küfür ve hakaretle cevap veriyor…