Sınavlar Sınavlar
Puslu bir sabah. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İçim daralıyor. Huzursuz oluyorum. Yağmuru severim sevmesine de yağmadan önceki gergin bekleyiş ve beni alıp uzaklara götüren hüzün kokan havalarla pek barışık olduğumu söyleyemem. Yaşım kaç olursa olsun böyle havalar beni oldum olası kasvete sürükler. Çünkü bellidir. Böyle havalarda mutlaka sınav vardır. Yüksek olasılıkla matematik yahut bir sayısal dersin sınavları hep böyle pusu havalarda yapılır. Bana inat umut yitirici, gergin, stresli sınavlar. Öğrencilik yıllarım ve sınav dolu günlerim aklıma gelir böyle havalarda.
Türkiye’de öğrenciyseniz üç ya da dört harfli onlarca sınavdan en az üçü size tanıdık gelecek. LGS, OKS, SBS, TEOG, YGS, LYS, AÖF, KPSS ve daha niceleri. Çocukluk hevesiyle başladığınız ilkokuldan sonra ortaokul çağlarında genellikle öğrencilikten soğursunuz. Lisede ergenlik çağının etkileriyle baş ederken sınav derdi yakanızı asla bırakmaz. Çalış babam çalış. Her şey bir yana da en kötüsü günü geçirmek, bu sınavdan da geçmek mantığıyla hareket etmek sizi yorar. Üstelik emeklerinin karşılığını alamamak ister istemez depresyona sokar.
Dört yıllık lise yahut üniversite eğitiminizde ne kadar başarılı ne kadar aktif ve girişken olduğunuza değil de dört yılın sonundaki iki saatlik bir sınava bağlarlar her şeyi. O gün herhangi bir sağlık sorununuz olmamalı yahut aileden birine bir şey olmamalı ki bir yıl hayallerinizi ertelemek zorunda kalmayın. Sanki bu bizim elimizdeymiş gibi. Kısaca haticeye değil neticeye bakılır bizim ülkemizde.
Geçtiğimiz iki hafta sonundan birinde liseye giriş ötekinde üniversiteye giriş sınavları yapıldı. Emekler dualar gözyaşları. Bilgiden ziyade zaman kullanma ve dikkat becerisini ölçen kimi yoruma dayalı sorular.
Show TV sunucusu Ece ÜNER’İN sınavlar üzerine yaptığı konuşma çok manidardı. “1981 doğumluyum. Benim zamanımda Anadolu Lisesi soruları çalındığı için aynı sınava iki kez girdik. Üniversite sınavına girdiğim yıl yine sınav çalındı diye tarih değiştirildi. 39 yaşındayım ve haftada en az bir kere sınava hazırlanamadığım ve yetişemediğim kabusunu görerek uyanıyorum. Sınav tarihinin değişikliği travmasını atlatamadım. Eğitim sistemi tıpkı hayat gibi. Tam cevapları buldum dediğinde sorular değişiyor. Korona sürecine sosyal mesafe koymak kadar ruhsal mesafe koymak da zor. Bu süreci atlatmak psikolojik olarak zorlayıcıyken ve belki bu süreçte ailenizden biri korona ile mücadele ederken sınava hazırlandığınızı ve tarihlerin birkaç kez değiştiğini düşünün. Üstelik bırakın ayları anları hesaplarken. Şimdi tarih geriye alındığı için benim zamanımda yaşadığım travmanın mislini düşünün. Genç Farsça bir kelime ve hazine demek. Hazineye kıyılır mı hiç?”
Ölü Ozanlar Derneği adlı filmde, “Eğitim kendi başına düşünmeyi öğrenmektir” der. Biz öğrencilere düşünmeyi mi yoksa düşünmeden ezberlemeyi mi öğretiyoruz acaba?
Hint filmlerinin ünlü oyuncusu Amir Khan’ın enfes bir sözü var: “ Her çocuğun kendine özgü yetenekleri, kapasitesi ve hayalleri vardır. Ama yok öyle herkes aynı yarışta aynı şekilde yetişmeli. Beş parmağın beşi bir değil. İsterseniz itip çekin aynı hizaya getirmeyi deneyin. Parmaklarınız kırılır.”
Bizler aynı sorularla aynı sistem üzerinden farklı parmakları eşitlemeye çalışıyoruz. Sanata ya da belki de ölmek üzere olan kıymetli bir zanaata, baba mesleği diye heves eden çocuğu tutup Türkçe, matematik öğrenmesini bekliyoruz. Zoraki on üç yıl eğitime tabi tuttuğumuz 18 yaşına gelene dek onlarca sınava girmesini sağladığımız çocuklar ne yazık ki on sekizinden sonra eğer liseyi de düşe kalka bitirmişse sonunda işsiz kalıyor. Zaten o yaştan sonra çıraklık yapamayacak. Kimsenin emri altında çalışmak istemeyecektir. Bu durum onları aşağılık kompleksine sokarak kendilerini yetersiz hissetmesine sebep oluyor.
Tabii ülkemizin bir gerçeği de daha önceki yazılarımda değindim ancak yeri gelmişken tekrar etmekte fayda var. Adeta at yarışına hazırlanır gibi hep şu sınavı da geç bu okulu da kazan sözleriyle büyüyen çocuk sınavlara girmekten çocukluğunu yaşayamıyor; daha kötüsü hayatta tek amaç sınavlar gibi düşünen aile ne yazık ki ahiret sınavını görmezden gelebiliyor da ahlak ve din eğitimini vermek lüksüne katlanmıyor. Sonuçta kaliteli bir okul kazanmış ama ciddi anlamda şahsiyetsiz bireyler ne yazık ki topluma dahil oluyor.