Şiddet Belası
Şiddet kelime itibariyle bir gücün, bir davranışın derecesidir. Dolayısıyla şiddet, sadece yumrukta, elde vuku bulmaz. Dilde, sözde, bilinçaltında da şiddet ve kavgalar vardır. Çaresizlik ve umutsuzluk, sürü psikolojisi, nefret ve kıskançlık, bastırma gibi etkenler kişiyi şiddete meylettirebiliyor. Bir toplumdaki dışlanmışlık, yoksulluk, düşünce ve duygularını bastırma gibi faktörler de bunlardan biri. Bilhassa empati zayıflığı, karşısındaki bireyi anlamada ve kendini ifade etmede yetersizlik ya da duyguları karşı tarafa iletmede yetememe düşüncesi ve heyecan gibi durumlarda kişiyi kendini kontrol edememe durumuna sokmaktadır. Şiddetin bunlar gibi birçok sebebi olduğu için şiddet faktörünü tek bir olaya ya da mesleğe indirgemek ve bunun üzerinden bilinç yaratmaya çalışmak olayı çözmede yetersiz kalacaktır. Bugün yaşanan birçok saldırı olayı sadece meslek gruplarını hedef alınan bir olay değildir. Ya da toplumun, tek bir meslek grubu ile bir derdi olduğunu da sanmıyorum. Bir öğretmen, bir doktor, bir savcı, bir hakim ya da polis dahi hemen her gün şiddete maruz kalıyor. Araştırıldığında elbet birçok sebebe ulaşılabilecek olsa da bunun en büyük başlığı empati yoksunluğudur. Günlük hayatta insanların birbirlerinin duygu ve düşüncelerine karşı olan zayıf etkileşimleri, birbirlerini anlama kaygılarının zayıflığı ve en önemlisi kompleks ve ispat çabası iletişim kanallarını ciddi boyutta tıkıyor. Konuşulan ile demek istenenin anlatılamaması, bir de bunun üstüne karşı tarafın manayı karşılama şeklinin farklılaşması işin içine girince sonuç kaçınılmaz. Doktorun kafasında parke taşı kırmışlar (!) Bunun üzerinde durmaya gerek yok. Bu olay zaten başlı başına insanlık dışı bir vahşet. Bir açıklaması dahi olamaz. Sen nasıl insanlıktan çıktın ki senin canın ve şifan için uğraşan bir doktorun kafasında parke taşı kıracak kadar canileştin? İnsanlık duygularını, medeniyetini yitirdin? Ya da var mıydı? Hayvanlar dahi kendilerine bir kap su bırakıldığında bile o kişiyi bir daha bırakmayıp vefa duygularını gösteriyorlar onu koruyorlar. Bu insanlar nasıl bir id duygusuyla en ilkel halleriyle hareket eder oldular. Şiddet bu parke taşını kıranın elinden çıkmadı aslında. Yüreğinden çıktı. Çünkü şiddet ve marazlık insanın yüreğindedir. Her olayda olduğu gibi bir şiddet haberiyle gündem çalkalanıyor, bir sürü isyan, sitem, ayaklanma ve kapanış. Bir dahaki şiddet haberine kadar... Toplumun nabzında şöyle bir durum var efendim; eğer kendi aleyhine bir durum varsa, onun fikrini destekleyeceksen konuş, yok başka bir fikrin varsa sus. Ama ile başlarsan, işine geldiği gibi bir ETiKETLEME hop dilinde. Hemen hazır bekletiverirler. Sosyal medyada bile “ama” diye başlayacaksanız susun diye kendilerini bir de “HAKLILIK KONUSUNDA GARANTIYE ALMIŞLAR”. Yani o çok karşı oldukları şiddet, kayırma, ötekileştirme ve gruplama, aslında başta kendi dillerinde, kendi zihniyetlerinde. Baksan şiddetin her türlüsüne karşı. Eğitim almış, okumuş güzel de ders verir ahkam keser bu güzel kardeşler. Dediğim gibi bu olayın savunulacak hiç bir yanı yok. Şiddetin eliyle, diliyle her ne yolla yapılırsa yapılsın karşıyız. Bir insanın bedenine, ruhuna, psikolojisine verilen hiç bir zararın açıklaması olamaz. Çünkü bu şiddet karşılıklı bir şiddet. Sizin daha duymadığınız, daha gündeme gelmeyen ne şiddet olayları oluyor bu ülkede. Oturduğu yerden ahkam kesenlerden değilim. Öğretmenlik yıllarımda çok kez saldırıya uğradım. Yumruk da salladılar, odamda masam vurup üstüme de yürüdüler. Biz öğretmenlerin öyle beyaz kod'ları da yok. Bu şiddet olaylarında farkettiğim tek şey şu oldu: empati zayıflığı ve kompleks. Doktorsanız hasta yakınının duygu durumundan ve geçirdiği o zor dönemde ya da o anda nasıl bir ruh hali içinde olduğunu hissetmek ve anlayış göstermek zorundasınız. Doktorluk mesleğinin verdigi stres, nöbetler ya da ben buralara kolay mı geldim, senden mi öğreneceğim ya da sana tahammül etmek zorunda mıyım zihniyetini bırakmak zorundasınız. Zorundasınız değil, zaten böyle düşünüyorsanız o mesleği seçip de insanların hayatına da negatif etkilerde bulunmayın. Keza aynı şekilde öğretmenseniz, bıktım artık her gün 30 çocukla uğraşmaktan siz evde biriyle uğraşamıyorsunuz ben sınıfta 30''unun derdiyle ayrı ayrı uğraşıyorum dediğiniz anda meslek ahlakı zedeleniyor. Çünkü bu mesleği kimse bize zorla seçtirmedi. Bu meslekleri biz seçtik. Dolayısıyla insanlarda bu beklentilerle bize yaklaşıyorlar. Ben en zor branşlardan biri olan özel eğitimli çocukların eğitimleri ile de uğraştım. Örneğin o çocuklardan çok aileleri daha hassas olabiliyor çocuklarından dolayı. Ben bu mesleği yaparken saldırıya uğradım. Ve haklı olduğum halde bana saldıran kişiden belki stres anımda ben konuşmamla yanlış anlaşılmış olabilirim diye gittim ve özür diledim. Buna rağmen saldırıya uğradım mahkemeye verdim ve kazandım. Onun dışında bağlı bulunduğum aile hekimimle sürekli sıkıntı yaşayan insanlar var, herkesi azarlıyor, konuşturmuyor ve sık sık her lafının arasında ben tıp okudum siz değil, benden daha mı iyi bileceksin, diye gereksizce kendini övme gereği duyuyor. E haliyle bu tür davranışlarda, karşısında o anda hastayken stres altında bulunan heyecanlı insanları kışkırtıcı hareketler haline gelmeye başlıyor. Çünkü hasta insanlar o anda tahammülsüzleşiyor. Bunun gibi size birçok örnek verebilirim. Diyeceğim o ki; testere gibi hep bana, hep bana diyerek konuşmak, insanlara tepeden bakmak, hep kendini haklı görmek, tek stres altında, tek duyguları olan ve zor şartlar altında çalışan insanlar sizmiş gibi davranmak bu toplumda hiç bir şiddet problemini çözmez. Doktorların da, öğretmenlerin de, polisin de, memurun da, temizlik görevlisinin de ve her türlü işi yapan insanların, o işin gerektirdiği mesleki zorluklar çok çok fazla ve ağır. Hiç bir meslek göründüğü gibi değil ve evet kimse de o mesleğe keyif yaparak gelmiyor efendim. İnsanlar o mesleklere gelene kadar bilinçaltlarında, buzdağının ardında, öyle şeyler biriktirerek geliyorlar ki haliyle bu da mesleklerini icra ederken kişiliklerine yansıyor. Anlayış ve empati her şeyin başı. İki tarafında akli selim davranması, sakin kalıp anlamaya çalışması, duygu durumlarını kontrol altında tutması gerekir. Eğer hala mağdur olunan bir durum varsa yasal yollarla hakkını araması en akıllıca ve en çağdaş yol olacaktır. Çünkü mahkeme salonları, herkesin hakkını en adil şekilde arayıp elde edebileceği yerlerdir.