Suudi Arabistan’da neler oluyor?
Yapılan analizlere göre; 1915’te İngilizler ile 1945’te de ABD ile anlaşan ve yaklaşık 100 yıldır Dinimiz İslam’ın en kutsal Şehirleri olan Mekke ve Medine’yi de içerisinde barındıran bir alanda hüküm süren Suudi Krallığı artık son günlerini yaşıyor.
Bu sonuca ulaşmada kullanılan araştırmalar ve sonuçlarının tamamını paylaşma şansım olmasa da bir kısmına değinebileceğim.
Yeni Suudi yönetiminin Trump’a ve Yahudi damadına güvenerek çok riskli icraatlara imza attıkları ve ülke ve İslam çıkarları yerine, ABD ve Yahudi çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri nedeni ile doğrudan ülkenin iç dinamiklerini bozdukları ve bununda ülkedeki vatandaşları arasında huzursuzluğu artırdığı gözleniyor.
Ülkedeki halkın büyük çoğunluğu ABD’nin 11 Eylül saldırılarını bahane ederek el koyduğu 1,5 trilyon doların hesabının sorulmasını bekler iken, Trump’ın geçtiğimiz aylarda gerçekleştirdiği Sudi Arabistan gezisi ile 400 milyar dolarlık yeni silah alımı anlaşması ve ayrıca nakit olarak verilen 100 milyar dolarlık kaynaktan dolayı şaşkın ve çok kızgın durumdalar.
Son yıllarda ülke içerisindeki tüketim fiyatlarındaki büyük artışa rağmen mülk fiyatlarındaki düşüş, halkı büyük bir sıkıntıya sokmuş durumda.
Ekonomik sıkıntılar başta olmak üzere, artık ülke güvenliğini tehdit etmeye başlayan Yemen’deki vekâlet savaşı ve yanlış stratejiler ipleri iyice germiş durumda.
Yine ülkenin temellerinin dayandığı Selefi gelenekten ılımlı İslam’a geçiş adı altındaki İslam’la bağdaşmayan yeni yaklaşımlar (ki sanki İslam’ın ılımlısı, sıcağı yada soğu varmış gibi) başta Medine’deki İslam alimleri olmak ürere tüm İslam alemindeki hakiki alimlerin tepkisini çekmiş durumda.
Geçtiğimiz aylarda KUDÜS konusundaki sergilenmesi gereken tavrı sergileyemeyen Suudi yönetiminin bu yaklaşımları ve Veliaht Prensin son yurt dışı gezisinde dünyayı Liberal-Kapitalist sistem ile yöneten şeytanlaşmış insanları ziyaret etmesi ve bu ziyaretlerden aldığı hazzı dünya basınından takip etmiştik.
Ortadoğu başta olmak üzere tüm dünyayı kan gölüne çeviren eski ABD başkanları ile verdiği pozlar halâ gündemdeki yerini koruyor.
Sonrasında Mısırdaki darbeci zihniyete ve satılmış Birleşik Arap Emirlikleri yönetimine verdiği destek ve Lübnan politikaları, bardağı taşıran son damlalar gibi görülüyor.
Lakin tüm bu olanlara karşı Suudi yönetimi, kendisini İslam’ın Temsilcisi gibi görmeyi de sürdürmek istiyor. Bunun için son günlerde, özellikle geçtiğimiz hafta, Suudi Devletinin sanal âlemdeki yayın organlarında hem Türkiye ile ilgili hem de Cumhurbaşkanımız ile ilgili birçok asılsız ve yalan haber yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar.
Bu haberleri tek tek yazmak istemiyorum. Lakin, Türkiye ile İsrail arasında çok güçlü ticari faaliyetlerin olduğunu ve Türkiye ekonomisini neredeyse İsrail’in kurtardığı yalanlarını haber yapıyorlar.
Strateji merkezlerinin yaptığı ortak tespit ise bunun en önemli sebebinin; son zamanlarda İslam Âleminde Ülkemizin, Türkiye’mizin söz sahibi olmaya başlaması ve temsil noktasına gelmesi olarak değerlendiriliyor.
Suudi halkının ve bedevilerin ise tüm bu süreçten çok rahatsız oldukları ve her an bir halk hareketinin Suudi Arabistan’da başlayabileceğinden bahsediliyor.
Suudi Arabistan’ın 32 yaşındaki Veliaht Prensinin bu yanlış politikaları sürdürmesi durumunda, sadece kendisini değil, tüm Suudi Arabistan’ı hırslarının kurbanı yapacağından korkuluyor.