Şeb-i Arus: Aşkın Sonsuz Döngüsü
Her yıl Aralık ayı, Konya’da farklı bir ruhun canlandığı zamandır. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin vuslatı olarak anılan “Şeb-i Arus” törenleri, sadece bir anma etkinliği değil, aynı zamanda insanın kendini ve sevgiyi yeniden keşfetme yolculuğudur.
Mevlânâ’ya göre ölüm, bir son değil, gerçek sevgiliye, yani Allah’a kavuşma anıdır. Dünya, geçici bir misafirhane; ölüm ise ebedi bir düğüne açılan kapıdır. Bu yüzden 17 Aralık, Mevlânâ’nın izinden gidenler için hüzün değil, coşkunun, mutluluğun gecesidir. Düşünsenize, ölümü korkutucu bir bilinmezlik olarak görmek yerine, sonsuz bir aşka kavuşma olarak kucaklamak… İşte bu bakış açısı, Mevlânâ’nın farkını ortaya koyar.
Bu geceyi anlamlı kılan sadece Mevlânâ’nın felsefesi değil, aynı zamanda sema gösterileridir. Dervişlerin dönerken eteklerinin açıldığı o an, izleyen herkesin ruhunda derin bir dalgalanma yaratır. Her dönüş, insanın kendi ekseni etrafında yeniden doğuşunu temsil eder. O an, sadece bir töreni izlemekle kalmaz, kendi iç dünyanıza dönersiniz. Hayatın karmaşasında kaybolmuşken, o döngü size dinginliği hatırlatır.
Fakat Şeb-i Arus, sadece bir ritüelden ibaret değil; onun arkasında yatan felsefe, bugünün insanı için hala güçlü bir mesaj taşır. Mevlânâ’nın “Ne olursan ol, yine gel” sözlerini düşünelim. Günümüzde ayrışma, kutuplaşma ve ötekileştirme bu kadar yaygınken, bu çağrı bizi bir arada tutan bir bağ gibi hissettirmez mi? Oysa bu bağları anlamak için sadece okumak yetmez; Mevlânâ’yı hissederek anlamak gerekir.
Eğer bir gün Şeb-i Arus törenlerine katılma şansınız olursa, o atmosferde kendinizi yeniden bulabilirsiniz. Belki bir dervişin dönüşünde, belki neyden yükselen o derin nağmede, belki de ruhunuzun uzun süredir beklediği sessizliğin içinde… Mevlânâ’nın dediği gibi: “Görünüşte ölenler, gerçekte yaşamaya başlar.”
Bu yıl kendinize bir söz verin. Şeb-i Arus’u sadece bir etkinlik olarak görmekten çıkıp onun ruhunu hissetmeye çalışın. Çünkü bu gece, aşkın ve sonsuzluğun insana dokunduğu en özel anlardan biridir.