Oruç Ve Takva İlişkisi
Bilge siyasetçi Aliya İzzet Begoviç, “oruç, özgürlüktür” der.
Acaba özgürlük, insanın, nefsin sınırsız istekleri karşısında koşması mı yoksa bu arzuları denetim altına alması mıdır? Her halde birincinin adı, özgürlük değil, olsa olsa esarettir. Dolayısıyla, ikinci aşamayı gerçekleştirmede biz gerçek özgürlüğe ulaşıyoruz.
Arapça’da oruç, “savm ve sıyâm” kelimeleriyle ifade edilir. Dilciler bu kelimenin karşısına ‘tutmak’ anlamına gelen ‘imsak’ kelimesini koyarlar. İmsak dediğimiz zaman, artık insanın yemeden, içmeden ve nefsanî arzularından vazgeçtiği, kendisini bu arzulara karşı tuttuğu, frenlediği zaman diliminin başlamasıdır. Belirli yasakların başladığı bu zaman diliminde insan, irade ve sabır eğitimine tabi tutular. Böylece oruçlu insan, açlığa, yoksulluğa, her türlü mahrumiyete karşı dayanma gücü kazanır.
Oruç tutmak, insanın olaylar karşısında infiale kapılarak kendisini kaybetmesini değil, insanın kendisini tutmasını öğretir. Kişi orucu âdab ve erkânına uygun bir şekilde ne kadar güzel tutarsa, oruç da kişiyi kazandırdığı irade eğitimi sayesinde günah işlemekten o kadar sağlam tutar. Bundan dolayı biz oruç tutarız, oruç bizi tutsun diye tutarız. Yaşadığımız dünyada insanın başına gelen şeylerin çoğu, insanın kendisini tutmadığından dolayı gelmektedir. Örneği, insan dilini tutamadığı zaman başkasını kırar, döker.
Öte yandan, Hz. Peygamber’in (a.s); “oruç, kalkandır” sözünün ihtiva ettiği anlam da bu değil midir? Oruç, mecazi anlamda kalkana benzetilmiştir. Kalkan, savaşçıyı düşmanın ok saldırılarından korur. İşte oruç da insanı, hem manevi ve hem de maddi anlamdaki fıskı fücur saldırılarından korur. Böylece insan, içgüdülerini ve öfkesini kontrol altına alır. Başkasına zarar vermediği gibi, bir başkasının kendisine zarar vermesini de önler. Bu mana da oruç, insanı hem medenileştirir ve hem de sosyalleştirir. Neticede mümin insan, kendisiyle “iyi geçinilen” bir kimse olma olgunluğu kazanır. Hz. Peygamber’in (a.s) buyurduğu gibi, “kendisiyle iyi geçinilmeyen kimsede hayır yoktur.”
Kur’an-ı Kerim’de orucun farz kılındığı ayet şöyle biter: “Umulur ki bu sayede sorumluluk bilincine ulaşırsınız.” (Bakara 2/183). Ayetin bu son kısmında oruçtan elde edilecek çıktının, kazancın “takva”ya ulaşmak olduğu belirtilir. Orucun anlamlar dünyası ile takvanın anlamlar dünyası arasında bir benzerlik vardır:
Takva, âhiret hayatımıza zarar verecek her türlü günahlardan korunmak demektir.
Takva, hayatın tüm alanlarını Allah adına yaşamanın adıdır.
Takva, helâl ve haram duyarlılığına sahip olmaktır.
Takva, insanın her an ‘müteyakkız’ olmasıdır.
Takva, şirk, nifak ve küfrün her türlüsünden uzaklaşmaktır.
Takva, Allah’ın emir ve yasakları karşısında sorumluluk bilinci taşımaktır.
Takva, bizi Allah’ı anmaktan alıkoyacak her türlü eylemden uzak durmaktır.
İşte bu bağlamda oruçla takva arasında yakın ilişki vardır. Zaten her ikisi de insanı engellemek, tutmak ve kontrol altına almak gibi anlam birlikteliğine sahiptirler.
İslam insandan görüntüyü kurtaran sahte muttakilik pozları vermesini değil, bizatihi, gerçek anlamda söz ve eylemlerinde ‘takva’ sahibi olmasını istiyor.
Takva sahibi olanlar, toplum için güven kaynağı, dünyada olup bitenin arka planın iyi okuyan, hayra motor, şerre firen olan derin görüş sahibi kâmil insanlardır.
Takva sahibi insan, görüldüğü zaman Allah akla gelen insandır.
Ünlü sûfi İmam-ı Rabbanî’nin, “bir kimsenin ramazan ayı düzgün geçerse, senenin diğer ayları da düzgün geçer” derken işaret ettiği mana budur. Çünkü biz ramazan ayında bizler, süreli yoğun bir manevi eğitime tabi tutuluyoruz. Bu eğitim derslerinin başta Kur’an, oruç, namaz, itikâf, zekât, sadaka, güzel ahlak, nefis terbiyesi, irade eğitimi, hasbîlik, diğer gamlık, muhasebe ve derin fıkhi duyarlılıktır.
Abdülkerim Sürûş, “herkes bir savaş başlatabilir, ama herkes bu savaşı sürdüremez” tespitinde bulunur. O halde biz de ramazan ayında nefsimizle başlattığımız bu savaşı bu can beden kafesinde bulunduğu sürece sürdürmeliyiz. Müslümanlığımızı, bir ayla sınırlandırmamalıyız.
Unutmayalım ki, ‘ramazan ayı’nın bir adı da ‘yağmur’ anlamına gelir. Nasıl ki sonbaharda yağmur tozu toprağı ortadan kaldırarak maddi varlık alanını temizleyerek pırıl pırıl bir hale getirirse, Ramazan Ayı da mü’mini bütün günahlardan temizlemeye vesile olur.
Rabbim oruçla takvası artan kullarından eylesin.