İpek Özkayaalp
İpek Özkayaalp Ölmeden Önce Ölmek

Ölmeden Önce Ölmek

Saygıdeğer Kardeşlerim

Her an genişlemekte olan (Zâriyât Sûresi / 47. Âyet) biz fezanın içinde, toz zerresi kadar bile yer kaplamayan ama kimine göre çok büyük, kimine göre çok küçük bu dünya üzerinde, hayat serüvenine gözümüzü açmış ve hâlen de devam etmekteyiz.

Bize bahşedilen akıl nimetini kullandığımız ölçüde idrâk ettiğimiz (ya da bazılarının idrâk edemediği) bir yaşam mücadelesi veriyoruz. Sevdiklerimizden ve çevremizdeki insanlardan vakti gelenlerin birer birer bu dünyadan ayrıldığını gördükçe, içinde olduğumuz hayatın bir sonu olduğunu görüyoruz ve anlıyoruz. Ama ne yazık ki bu gerçeği çok çabuk unutuyor ve sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ediyoruz.

Bu hayatta doğum kadar ölümün de var olduğu gerçeğini her daim hatırlamak ve şu soruyu kendimize sürekli şekilde sormamız gerektiği kanaatindeyim;

“Nereden geldik ve öldükten sonra ne oluyoruz?”

Her Müslümanın bu sorguyu kendi nefsi adına yapması lâzımdır. Zira kısır düşünmemek, “ben annemden babamdan dünyaya geldim” diyerek kolaya kaçmamak gerekir. Çünkü mesele bu şekilde hallolmuyor.

Bizler bu dünya hayatının geçici bir hevesten ibaret olduğu gerçeğini ve bu hayattan sonra da “Ebedî âlem” diye adlandırdığımız başka bir hayatın varlığını biliyor ve iman ediyoruz. Ölümden sonraki kabir hayatında kısmen, sonrasındaki âhiret hayatında ise tamamen bu dünyada yaptıklarımızın sorgusuna muhatap kalacağız. Hesap günü sorulacak suallerin cevabına göre de dünya hayatında yaptıklarımızın mükâfatını veya cezasını göreceğiz. Bunu çok net şekilde biliyor ve inanıyoruz.

Çünkü ölüm kayboluş ve bitiş değil, aksine bir hayattan başka bir hayata geçiş, bir başlangıçtır. Kazanılan mükâfatlara karşılık Allah’ın rızası ve cennet, cezalara karşılık Allah’ın gazabı ve cehennem olan, dönüşü ve sonu olmayan bir dünyada yaşamaktır.

“Her nefis ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. (Sonunda) ancak bize döndürüleceksiniz.”

(Enbiyâ Sûresi / 35. Âyet)

Ancak bu hayatın anlamını iyi kavradığımız takdirde sonsuz âhiret hayatını kazanabiliriz.

Bazı insanlar bu anlamı anlamıyor, anlamaya da çalışmıyor. Kalben inanmayan ve kabul edemeyen haliyle bir boşluk, stres ve çok tarifsiz bir huzursuzluk içinde mahvoluyor.

Bu nedenle atalarımız “Kişi ne yaparsa kendine yapar” demişler.

Ölümü Hatırlamak

Ölümü anmak insanoğluna birçok şey katar. Ölümü anmak ibadettir ve bizlere en büyük nasihattir. Ölümü insanı sadede getirir, doğru adım attırır.

Bugünkü neslin hak ve hukuk tanımamaları manevi boşlukta olmalarından, ölümü ve ahireti, hayrı ve şerri bilmemelerinden kaynaklıdır.

Bir memlekette saadet ya da aksi durum varsa, bu durumdan hepimiz sorumluyuzdur ve payımız bulunmaktadır. Zira her birimizin toplumsal görevleri vardır. Hulasa ölüm de vardır.

Şu anki hayatımızın içinde olan olaylara, meşguliyet ve rahatımıza aldanmayalım.

Âhiret olacak, hesap günü olacak ve Allah’a döndüğümüz gün, Allah’ın huzurunda hesap vereceğiz. Allah’ın vaadinin hak olduğuna o zaman şahid olacağız.

Hayat telaşesinin içinde her şeyi istediğimiz gibi yaparken, ölüm yokmuş gibi, hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşarken, yaptıklarımızın amel defterine işlendiği, âhiret günü mizanda amellerimizin tartılacağı gerçeğini unutuyoruz. Cennetin ve cehennemin anlamını, zihnimizde yitiriyoruz.

Mesuliyet sahibi olmak, âhiret hayatımızı bu fani hayatın önüne geçirmek için gayret sarf etmemiz gerekiyor.

Dünya hayatına aldanmayalım!

Öleceğiz yahu!

Toprak olacağız!

Ölüm bir lütuftur

Cenab-ı Hakk’ın insanoğluna en büyük lütfu ve ihsanı, ölüm!

Cenab-ı Peygamber (sav) Efendimizin hadisleri söyle der:

“Ölmeden önce ölünüz!”

“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşrolursunuz.”

Ölümü hatırlamakta bir ibadet olduğunu unutmayalım. İslâm sade beş vakit namaz değildir. İslâm 24 saattir. Her halimiz İslâm üzere olmalı, imanla yaşamalıyız.

Bizim milletimiz Müslüman’dır ve dini İslâm’dır.

Tarifsiz bir huzursuzluk içinde mahvolmadan, ilahi emirleri yaşamaya ihtiyacımız var.

Eğer bizler birey olarak üzerimize düşen görevlerimizi hakkıyla yerine getirirsek, bir Müslüman gibi düşünür ve yaşarsak kalkınırız. Özellikle İslâm adaleti ve İslâm ekonomisi olması gerekenlerin en başında yer alıyor.

Bizler bunlara önem göstermeliyiz ki millet olarak belimiz düzelsin, kamburumuz kalksın, kendimize gelelim, özümüze dönelim!

Bu Milletin yapamayacağı hizmet yoktur. Biz, bize ve sadece kendimize değil tüm dünyaya yeteri bizinillah. Sadece Allah’ın bize emrettiği yolu tutalım. Zira bu yol aydınlık, bu yol refah ve feraha (felaha) erdiren yoldur. Bizler gayret edelim takdir Allah’ın.

Biz Müslümanlar, Müslümanlığın yekvücut olduğunu kavrayalım. Bu bize yeter.

Şimdi bunları niye anlattım bunun ölümle ne alakası var diyebilirsiniz.

Bu söylediklerimin ve söylemediklerimin hepsinin doğrudan ölümle alakası var.

Ölümü bilen sadede gelir!

Ölümü bilen kendisini bilir!

Ölümü bilen Çeki taşı gibi imanlı olur!

Ölümü bilen dünyada nasıl hareket edeceğini ve haktan ayrılmayacağını idrak eder!

Ölümü bilen sorgu sual olacağını ahiretin var olduğunu bilir ve başka kardeşinin vebalini yüklenemeyeceğini idrak eder.

Bunları anlayan ve kavrayan zaten şehvani ve nefsanî hislerini terk etmek suretiyle, bir nevi ölmeden önce ölmüş olur.

Ölmeden önce ölmek seçkin insanlara nasib olan bir durum. Bizlere düşen, elimizden geldiği kadar onlara benzemeye gayret etmek ve bu nasibe mazhar olmaktır.

Bu emri dinlersek dünyanın misafirhane, vücudumuzun emanet olduğunu (ve bu ikisinin geçici olduğunu) idrak edebiliriz. Ebedi âleme intikal edeceğimiz inancımızı da tam tutarsak ruhumuzu, kalbimizi geçici heveslerde boğmaz, bu hâl üzere hâllenip (İnşaAllah) ölmeden evvel ölmüş olanlardan oluruz, olabiliriz.

Allah-u Teâlâ akıbetimizi hayır eylesin, milletçe rızasına uygun yaşantılar nasip buyursun.

Âmin

Selam ve duâ ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
İpek Özkayaalp Arşivi