Öğretmen bıçaklamak müfredatta var mı?
Günlerdir Millî Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı yeni müfredat tartışılıyor. Köklü değişiklikler içeriyor falan deniyor ama pek öyle bir şey göremedik. Yeni bir şeyler ortaya koyuyoruz demek için mevcut müfredata sadece makyaj yapılıyor görüntüsü hâkim. Eğitim sisteminin kronik sorunlarını çözmeden müfredatta yapılacak değişikliklerin hiçbir anlamı yok. Sonuçta dünyanın en iyi müfredatını da ortaya koysanız bu müfredat mevcut eğitim sistemi içerisinde öğrencilere sunulmayacak mı? Mevcut eğitim sisteminden öğrenciler, öğretmenler, veliler şikâyetçi. Bir çalışma yapılmadığına göre galiba bir tek bakanlık ve hükümet memnun görünüyor(!)
Yeni müfredat tartışmalarının gölgesinde Ankara’da bir lise öğrencisi öğretmenini bıçakladı. Öğretmen, öğrencisinin elektronik sigara kullandığını ailesine haber verdiğinden dolayı bıçaklanıyor. Olayın güvenlik kamerası görüntüleri de var. Öğrenci gayet profesyonel bir şekilde okulun koridorunda pusu kurup öğretmenini arkadan bıçaklıyor. Okula bıçakla nasıl girdi vb. soruları sormak bile mevcut eğitim sisteminde lüzumsuz kalıyor. Şimdi bu öğrenci sırf okul müfredatı kötü olduğu için iyi bir eğitim alamadığından mı öğretmenini bıçakladı? Yoksa aslında hiç liseye başlamaması gerekirken eğitim sisteminin saçmalığından dolayı dört yıl boyunca lise sırasını işgal etmesi zorunlu olduğundan mı?
Eğitim sistemimizin dış güçlerin baskısı altında belirlendiğini düşünmeye başladım. Çünkü bu kadar bakan değişmesine, ortadaki yanlıştan sistem içerisinde bulunanların tamamının şikâyetçi olmasına rağmen aynı yanlışta ısrar etmenin başka bir açıklaması yok. AK Parti iktidarı döneminde eğitim açısından zor olanı başarıp okulların fiziki ortamını iyi bir hâle getirmişti. Gerçi kentsel dönüşümle şehirlerin yapısı hızla değiştiğinden çoğu yerde okullar yetersiz kalmaya başladı ama inanın sistemin yanında bu sorunun çözümü daha kolay.
20 yılı aşkın AK Parti iktidarı döneminde eğitim sistemi bir türlü düzeltilemedi. Liseye ve üniversiteye giriş sınavları belki on kez değişti. Her şehre üniversite açıldı ama açılan üniversitelerin büyük bir kısmındaki eğitim kalitesi yüksek lise düzeyinde. Sırf ilçeler kalkınsın diye açılan meslek yüksek okullarının seviyesinden bahsetmek bile istemiyorum. Allah’tan öğrenciler yavaş yavaş uyanıp buraları tercih etmemeye başladı da büyük bir kısmı atıl duruma düştü.
Müfredattan önce eğitim sistemini düzeltmek için herkesin hemfikir olduğu adımları bir an önce atmak lazım. Bu adımların ilki 12 yıllık zorunlu eğitim saçmalığından vazgeçmek olmalı. Bana kalsa beş yıl yeterli ama hadi kamuoyunun gönlü olsun eskiden olduğu gibi sekiz yıllık zorunlu eğitim devam etsin. Her şeyi çok iyi bildiğini zanneden bazı balık hafızalılar lise eğitimi zorunlu olmazsa erken yaşta evlilik artar, çocuk gelinler olur falan diye saçmalayabilir. Buna karşılık Millî Eğitim Bakanlığı da “önceden 12 yıllık zorunlu eğitim diye bir şey yoktu. 2012-2013 eğitim-öğretim yılından itibaren bu saçmalığı biz uygulamaya koyduk. Amacımız gençlerin erken yaşta işsiz görünmesini engellemekti ama eğitim sistemini mahvettik. Bu sistem için 10 yıldır harcadığımız para ile onlarca fabrika kurup okumayacak öğrencileri istihdam edebilirdik” açıklaması yapabilir. Açıklamanın bu kadar samimi olmasına da gerek yok, “gelişen teknoloji, değişen çağ Türkiye yüzyılı vizyonunun öngördüğü değişim vb.” deyip oradan da yürüyebilirler. Tercih bakanlığın biz sonuçla ilgileniyoruz…
Şurası net liseler, gündüz bakımevi, kahvehane değildir. Ailesinin ilgilenmediği, hakkından gelemediği öğrenciler sırf dört yıl daha kontrol altında tutulsun diye bu saçma sistem devam etmemeli. İş hayatına yönlendirilse belki fazla enerjisini orada atıp iyi bir meslek sahibi olacak gençlerin yılları boşa götürülüyor. Hadi diyelim ki onlar buna razı. Peki, onların yüzünden artan sınıf mevcutlarından dolayı gerçekten okumak isteyen öğrencilerin hakkını kim ödeyecek? 15-16 yaşına gelmiş insan artık çocuk değildir. Neyin doğru neyin yanlış olduğunun farkındadır. Öğretmenler dersin yarısını bu tip sorunlu öğrencileri susturmakla geçiriyor. Kalan yarısında artık diğer öğrencilere ne verebilirlerse…
Herkes okumak zorunda değildir deyince bazı lafı başka bir tarafından anlamaya meraklı olanlar hemen atlıyorlar; Madem herkes okumak zorunda değilmiş ilk önce biz çocuklarımızı okutmamalıymışız. Onların anlayacağı seviyeden konuşmak gerekirse hak eden okumalıdır. Ortaokuldan belli bir ortalamanın altında mezun olan öğrenci örgün lise eğitimine bile başlayamamalı. Bir şekilde liseye girdi diyelim dört, beş dersi zayıf olan öğrenci sınıf geçmemeli. Uzun lafın kısası ceketini asan lise mezunu olmamalı. Aksi halde bakanlık müfredata öğretmen bıçaklamak, arkadaşlarına hayatı zehir etmek kaka bir şeydir, cici öğrencilere yakışmaz diye “nasıl iyi bir öğrenci olunur?” adında yeni bir ders koymak zorunda kalabilir.