Ne yapmak gerekiyor?
Bir Dünya Savaşının içinde olduğumuzu uzunca süredir dillendiriyorum. Ülke ve insanlık olarak çok zor bir dönemden geçiyoruz. Hızlandırılmış bir tarih sürecini tecrübe ediyor, normal zamanlarda haftalara, aylara hatta yıllara sığmayacak olayları ve değişimi çok kısa bir zaman diliminde yaşıyoruz.
Tam iki yıl önce ülkemizde resmi olarak ilan edilen pandemi döneminin etkileri henüz tazeyken ve buna bağlı birtakım sınırlandırmalar hayatımızı etkilemekteyken şimdi de Ukrayna meselesi patlatıldı. Zalim Rusya, tam da tahmin edilebilecek bir reflekse, koskoca ülkeyi baştan sona işgale yeltendi.
Ülke tarumar edilirken, Avrupa ve Asya’daki pek çok ülke ciddi risklerle karşı karşıya kaldı. Ekonomileri, toplumsal düzenleri, siyasi sistemleri tehdit altında: Hem de salgının gölgesinde geçen iki yıllık dönemin ardından.
Birileri galiba bizimle oynuyor; reflekslerimizi test ediyor; dayanma gücümüzü sınıyor. Zira savaşın en doğrudan etkilenen ülkelerinden biri Türkiye. Hassas dengeler üzerine inşa etmiş olduğumuz dış politika kazanımlarının yerle yeksan edilmeye çalışıldığını görebiliyoruz.
Ekonomik ve siyasal anlamdaki hareketlilik ve risklerin etkilerini azaltmaya çalıştığı, üstelik bunu iç muhalefetin asimetrik baskı ve zorlamaları altında yaptığı bir dönemde devlet/hükümet nasıl hareket etmeli?
Hangi adımları atmalı?
Kanaatimce içeride ve dışarıda atılacak adımların senkronizasyonu önemli. Ukrayna ve Rusya nezdindeki saygınlığı yüksek ki, taraflar Antalya’da buluşmaya ikna oldular. İki tarafın güvenine sahip olabilmek uluslararası arenada devletimize müthiş bir itibar sağlayacak.
Düşünün, tüm haber ajansları, haber portalları, tv kanalları dışişleri bakanımızın da bulunacağı üçlünün fotoğrafını Türkiye ile birlikte zikrederek paylaşacaklar. Canlı yayın araçları dakikası dakikasına aktarım yapacaklar.
Ülkemizi ve bizleri en fazla ilgilendiren mevzuların başında kanaatimce ülke içi gelmektedir. Bunda da kamu yönetimini listenin başına kaydetmek gerektiğine inanlardanım.
Bugün kriz yönetimi sürecini harekete geçirmenin elzem olduğu çok açık: Tasarruf konusundan başlamak kaydıyla tabiiki. Kamuda tasarrufu sağlamadan hiçbir alanda başarı sağlanamaz.
Artan yurtdışı seyahatleri ve israf dizginlenmeden toplumun güvenini yeniden kazanmak mümkün değil.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin genel manada iyi çalıştığına inananlardanım. Ancak, özellikle özerk kurum ve kuruluşlardaki israf sınırları çoktan aştı.
Kamu yönetimi eleştirisi yapanlar, kamuda artan israftan bahsederken makam odalarının abartılı tefrişi, yurtdışı seyahatlerin artması, temsil-ağırlama giderlerinin yükselmesini öncelikle zikrederler.
Kamuda performans değerlendirmesi yapmanın, yönetici konumundakilere not vermenin yollarından biridir bu türden harcamalara bakmak. Eleştirilmesi etkilerinin ölçülememesinden ve keyfilikten kaynaklanmasından dolayıdır.
Toplumu geren en büyük problem güven kaybıdır. Diğerleri bir şekilde telafi edilebilirken, kaybedilen ya da düşen güvenin tekrar kazanılması ya da yükseltilmesi o kadar kolay değildir. Konuyla alakalı pek çok akademik ve uygulamalı çalışmalar yürütmüş bir akademisyen olarak bugünlerde en fazla üzerinde durulması gereken mevzunun güven olduğu düşünüyorum.
Bunun için yeni bir adım atma, yeni yüzler getirme, adil bir bakış açısı geliştirme, yanlış yapanın üzerine gitme, güzel örnekleri çoğaltma gibi yollar mevcut.
Bunları başarabilen bir hükümet seçimi tekrar kazanır. Neşter vurulmadığı, görmezden gelindiği, mühlet verildiği, müsamaha gösterildiği durumlarda misliyle karşılığı olur.
Evet, Dünya Savaşı devam ediyor. Ama en büyük savaş galiba insanların kendi nefisleriyle veya kendilerinden gördüklerinin yanlışlarıyla mücadele etmekten geçiyor.
Meselelerin üstesinden gelmenin yolu, kötüleri temizlemekten, yanlışları cezalandırmaktan geçiyor. Böylece iyi(lik)lere alan açılmış olur.