Millî eğitim ve kültür turizm
Araya Kurban Bayramı girince bazı önemli meseleler yeterince gündeme gelemeden kaynadı gitti. Belki de sırf bunun için Kurban Bayramı öncesi değişiklikler de yapılmış olabilir. Meselemiz Millî Eğitim Bakanlığı’nın Talim Terbiye Kuruluna atanan yeni başkan…
Bayram öncesi Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanı değişti. Alpaslan Durmuş’un yerine Burhanettin Dönmez atandı. İlk başta klasik bir bürokrat ataması ne var bunda denilebilir. Bakan Selçuk elbette kendi ekibini oluşturabilir. Lakin mesele o kadar basit değil. Giden ve gelen ismin şeceresine baktığımız zaman her şey gün gibi ortaya çıkıyor. Bu atamanın detaylarıyla ilgili Yeni Şafaktan Hayrettin Karaman’ın 8 Ağustosta yayınlanan “İşte bu olmadı!” ve İsmail Kılıçarslan’ın 10 Ağustosta yayınlanan “Ne umuyorduk” başlıklı yazıları mutlaka okunmalı. Farklı bir görüş almak isteyende talim ve terbiyedeki bu atamayla ilgili Cumhuriyet gazetesinin etekleri zil çalan haberini okuyabilir. Eleştiri yapan birçok isme hemen mırın kırın edip “içinden geçtiğimiz süreçte bu eleştirilerin zamanı mı şimdi diye” tepki gösterilmesine, bir kısmına da doğrudan aba altından sopa gösterilmesine alıştık. Fakat bizce Hayrettin Karaman ve İsmail Kılıçarslan yazdıysa doğrudur…
Yeni başkan Burhanettin Dönmez’in geçtiğimiz yıllarda attığı, bugün büyük ihtimalle silinen twitlerinden örnek vermek gerekirse: “Din öğretmeni yetmedi ilahiyat fakültesi öğrencilerine öğrenimleri sırasında öğretmenlik için formasyon alma hakkı tanındı.”
“YÖK kendini aşmış, geriye doğru büyük bir adım. Bir adımda kırk yıl geriye gidiş. Ben değişim diye buna derim.”
Malatya’nın rektörü hakkında:“Maalesef rektörlükle soytarılığın birbirinden ayrı işler olduğunu bilmeyen rektörlerin sayısı hızla artıyor! Bizdeki de rektör olur olmaz hacca gitti, bıyık bıraktı, camiyi yıktırdı daha büyüğünü yaptırıyor. Rektör değerlendirme kriterlerinin acilen değişmesi gerekiyor!”
Bilmiyorum başka söze gerek var mı? Millî Eğitim Bakanlığı’nın icraatlarıyla ilgili son bir yılda ona yakın yazı yazmışızdır. Bakan Selçuk’un eğitimci, sorunları bilen birisi olmasından ümitliydim. Onca yılda biriken sorunların elbette bir yılda çözülmesi beklenemez. Fakat bakan olmasının üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen çözüme yönelik olumlu adımlarda göremiyoruz. Bu sadece şahsi kanaatimiz değil, millî eğitimde görev yapan eğitimci arkadaşlarda başta yeni müfredat olmak üzere bakanın aldığı birçok kararı eleştiriyorlar. Eğitim meselesi en az ekonomi, iç ve dış güvenlik kadar hatta onlardan daha önemlidir. Yıllardır yapboz tahtasına dönen eğitim sistemi başta olmak üzere sorunlara çözüm bulunmasını beklerken, çözülmüş noktalarda yeni sorunların icat edilmesinin ne derece doğru olduğu büyüklerimiz elbette biliyordur(!)
Araya kaynayan bir diğer mesele de Kültür ve Turizm Bakanının bayram tatili ile ilgili yaptığı açıklamaydı. Bayram tatili dokuz gün yapılır, yapılmaz ayrı bir tartışma konusu. Ben memleketlerinden uzakta yaşayan insanları düşünerek uzatılması taraftarıyımdır. Bayram tatili kısa tutuluyorsa bu sene böyle karar alındı deyip geçilebilir ya da ekonomide üretimin durmaması gibi daha janjanlı açıklamalar da yapılabilir. Yapılamayacak tek açıklama sayın bakanın zaten oteller doldu, bayram tatilinin artırılmasının turizme bir faydası olmayacak minvalinden söylediğidir. Bakan turizmci olduğundan, bakanlığının isminde bulunan kültür kısmıyla fazla ilgilenmediğinden böyle söyleyebilir ama gerçek hiçte öyle değil. Her ne kadar son yıllarda bir olmazsa olmaz gibi sunulsa da bayramda herkes tatile gitmek zorunda değil. Birçok insan memleketinde ailesi ile birlikte vakit geçirmeyi tercih ediyor. Bu insanların birkaç gün fazla tatil yapmaya hakkı yok mu? Diğer yandan Rusya ile kriz yaşadığımız dönemdeki gibi oteller boş olsaydı bu bayram tatili yine dokuz gün yapılmaz mıydı? Ne zamandır tatiller belirlenirken otellerin doluluk oranları referans olarak kullanılmaya başlandı? Sorular çokta yerimiz dar en iyisi burada kalalım…
Son söz olarak da iki bakanlığının ortak icraatı olan okulların nisan ve kasım aylarında birer hafta tatil edilmesini de tekrar hatırlatalım. Eminim sadece öğrenci ve veliler düşünülmüştür, o dönemlerde otellerin boş olması değil…