Dr. Ramazan Tuzla
Dr. Ramazan Tuzla Mâzeretsiz yaşamak

Mâzeretsiz yaşamak

Duymayanımızın kalmadığı bir söz vardır:

“Biz üretim yapmak zorundayız.”

 Bizden de duymuş olun. Evet, biz gerçekten üretim yapmak zorundayız.

Duymaya alışkın olmadığınız ve şaşacağınız bir cümle kuralım o zaman:

Biz üretim konusunda gerçekten çok iyiyiz.”

Şaşmayın lütfen…

Üretim konusunda çok iyiyiz ve ürettiğimizi, ‘elde var sıfır’ neticesine ulaşmak için maksimum kâr oranı ile satmakta da gâyet mâhiriz.

Ne mi üretiyoruz?

Tam kapasite ile mâzeret üretiyoruz efendim.

Öyle bir üretim ki; sıfıra talip olmuş bir üretim…

Neticesizliği başarı olarak sunmanın zeminini hazırlayan bir üretim…

Elde var sıfır, neticesine ulaşmanın haklılığını ortaya koymayı amaç edinmiş bir üretim.

Mâzeret üretmekte bu kadar başarılı olunca, üretim diye bir derdimiz kalmıyor, sanırım.

Üretim yapmak zorundayız, tespitinin üzerimize düşen kısmı için yeterince mâzeret üretiyoruz ve vazife tamam oluyor.    

Kendisine mikrofon uzatılan gence, ‘45’in %20’si kaçtır‘ diye soruluyor. Genç, ‘matematik derslerim, hoca gelmediği için hep boş geçti’ diyerek, Millî Eğitim Bakanlığını göreve çağırıyor.

‘Kızım, sınava bir şey kalmadı, temponu artırman lazım’ denilince, ‘okul derslerinden vakit mi bulabiliyorum’ mâzereti, ağızdan ok gibi fırlayıveriyor.

Kadın, kocasına ‘bu şekilde gitmez, kendine bir iş bulmalısın’ diyor. ‘Dolaşmadığım sanayi mi kaldı sanıyorsun’ cevabı ile kalakalıyor.

Memura, ‘işini niye düzgün yapmıyorsun’ demeye görün. ‘Bir beni mi görüyorsunuz, herkes böyle çalışıyor’ cevabı ile irkiliyorsunuz.

Öğretmene, ‘bu körpelerin üzerine biraz daha düşün’ talebi iletiliyor. ‘Çocukta kabiliyet yoksa ben ne yapabilirim’ duvarına çarpmanız mukadder oluyor.

Müdüre, ‘bu okulun hali ne’ diye soruyorlar. Soranın yüzüne karşı diyemiyor ama ‘ah bu parasızlığın gözü kör olsun’ sitemi, öğretmenler odasını inletiyor.

Muhalefet kendini seçtirecek doğru dürüst üç cümle kuramıyor ve başarısız oluyor. Halkımız ‘bidon kafalı, makarnacı’ oluyor.

İktidar bazı konularda başarısız oluyor. Başarısızlığın sebebi hep ‘dış güçler’ oluyor.

Mevcut muhtar son seçimleri kaybediyor. ‘Bu mahallenin hepsi nankör, bunlara iyilik yaramaz’ cümlesi, başarısızlık literatürünün önsözü oluveriyor.

Sınavda başarısız olan genç, ‘beni doğru kursa göndermediniz, ucuz olanı seçtiniz’ cümlesi ile gayretsizliğini vefasızlık ile taçlandırıyor.

Kurum personelini motive etmekten âciz müdür, vaktinde yapılmayan işler karşısında ‘her memurun başına bekçi dikecek değilim ya!’ şahanesi ile mâzeret üretim tarihinde kendine eşsiz bir yer ediniyor.

Çalan telefonuna bakmayan vekil, bitmeyen toplantıların müdavimi olarak, bir sonraki seçimde yeniden aday oluyor. Gariptir ki, yine seçiliyor. Mâzeret üretmenin hikmetinden olsa gerek…

Bozulan otobüsünü tamir edemeyen belediye başkanı, ‘metro yapacağım ama cumhurbaşkanı izin vermiyor’ diyerek yalan ile karışık mağduriyet hesabı güdüyor ve mâzeret üretmenin ahlakını da bozuyor.

Geçmişte bu satırlarda, tembelliğimizi kanaatkarlık perdesi ile örtmeyelim, demiştim. Mâzeretin en mâsumu olacak ama az bir fazla çabayla, daha iyi kazanımların olabileceği ihtimalinin olduğu bir ahvalde, gayretsizlikten dolayı olana kanaat etmek de mâzeret üretmektir.

Ülke insanı olarak üretim alışkanlığımızı değiştirmemiz, mâzeret üretim çarklarını bir an evvel âtıl duruma getirmemiz şart, görünüyor.

Mâzeret üretilen yerde, başka hiçbir şeyin filizlenip boy vermeyeceğini, bu acımasız hayatın bize öğretmiş olması gerekiyor.

Ürettiğimiz her mâzeretin nice ümitlerimizi tükettiğini görmek için, bu hayat bize yeni fırsatlar vermeyebilir.

Mâzeretsiz ve minnetsiz yaşamayı kendimize ve nefsimize, en temel hayat ilkesi olarak kabul ettirmek zorundayız.

Mâzeretsiz yaşayan ve suyun olmadığı yerde karadan gemi yürüten dedenin, Mısır çöllerinde peygamber hırkası arayan ve dünya haritası için ‘Bir sultana yeter fakat iki sultan için bu topraklar azdır’ diyen torunlarının olduğunu, öz tarihimizin bize öğretmiş olması lazımdır.

Giriş cümlemizi yeniden kurarak bitirelim:

Biz, mâzeret dışında her şeyi üretmek zorundayız. Ürettiğimizi satamasak da Çin gibi stok yaparız. Ne gam…

Gün gelir, o stokların silah olarak kullanımı mukadder olur. Kim bilir…

Allah bilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Dr. Ramazan Tuzla Arşivi