Kutsala hakaret neyi amaçlıyor?
Vücudunu sergilemekten başka marifeti olmayan şöhret budalasının biri, İstanbul'da bir otelin içerisinde yer alan Sultanahmet Cezaevi Camii/Hayyatin-i Hassa Camii'nde yarı çıplak fotoğraflar çekiyor ve üç beş beğeni fazla almak için sosyal medya hesabından yayınlıyor.
Kamuoyundan gelen yoğun tepkiler üzerine savcılık soruşturma başlatıyor ve Mezkûrun ileyha varlık, savcılığa ifade veriyor. İfadesindeki savunması, özrü kabahatinden büyük diye nitelendirilebilecek cinsten. "Oranın camii olduğunu bilmiyordum." Bu cümleyi Türkiye'de yaşayan aklı başında -inançlı olsun veya olmasın- herhangi bir vatandaş kur(a)maz.
Hristiyan, Musevi, Budist veya hiçbir dine inanmayan bir ateist bile olsa içerisine girdiği mekanın camii olup olmadığını bilir. Çünkü camilerin kendine özgü bir mimarisi, iç dekorasyonu, tezyinatı vardır. Modern dünyada yaşayan ve sosyal medyada fotoğraf yayınlayabilme yetisine sahip bir varlık için bu savunma akla muhal geliyor. Bu savunma akılla yapılacak bir açıklama değil. Müstevlilerin kültür emperyalizmi marifetiyle zihinleri istila ettiğinin net bir göstergesidir.
Son yüz yıldır maruz kaldığımız kültür emperyalizmi, sosyal medyanın, dijitalleşmenin de etkisi ile son yirmi yılda çok daha büyük hızlarla ve ivmelerle istilaya devam ediyor. Yaşanan bu hadise, kültür emperyalizminin zihinleri ne derece istila edip, düşünsel köleliği hangi boyutlara taşıdığını göstermesi açısından önemlidir. İğdiş edilmiş bir zihni kod ile karşı karşıyayız. Dünya üzerinde hakim olan ve diğer ülkeler üzerinde de algı operasyonları ve sosyolojik PR çalışmaları ile özendirilerek yayılan modern! kültür, kutsalı olmayan, her türlü kutsala savaş açan, "tüketici insan" profilini önceleyen ve insan(lığ)ı tüketen bir anlayışın istilası. Bu anlayış, insanlığı kutsal değerlerden ve gelenekten kopararak tektipleştirmeyi hedefleyen küresel bir pop kültürü oluşturmaya çalışıyor. Doğusundan batısına, kuzeyinde güneyine bütün dünyayı aynı müziği dinlemeye, aynı yemekleri yemeye, aynı içecekleri içmeye, aynı şekilde giyinme(me)ye özendirerek zorlayan bir kültür. "Düşünüyorum, o halde varım." felsefesini "Görünüyorum, o halde varım!" felsefesine dönüştüren bir anlayış. "Ne kadar çok görünürseniz o kadar itibar görürsünüz (para kazanırsınız)" anlayışı ile zihinleri esir alan/iğdiş eden bir dünya görüşü. Bu akım, görünebilmek içinde her türlü yolu mübah görüp, her türlü kutsalı tüketebiliyor. Müstehcenlik, teşhircilik, kutsal değerlere hakaret, mahremiyete saygısızlık, manevi değerleri tezyif gibi her yol meşrû görülüyor. Birkaç fazla tıklanma almak uğruna yatak odasını paylaşanlardan, anne babasına veya büyüklerine hakaret edenlere, vücudunu teşhir edenlerden, yediği içtiği her şeyi paylaşanlara, gelenekselle, kutsal zaman ve mekanlarla dalga geçip, örf adet ve manevi değerleri tahkir edenlere kadar bu kültür emperyalizminin gönüllü kölesi olmuş ve zihni kodlarını kaybetmiş bir kalabalıkla karşı karşıyayız. Zihni kültürel kodlar kaybedildiği için de her türlü provokatif planın figüranı olabiliyorlar.
Bu figüranlar, bu tür provokatif davranışları sergilerlerken; Müslümanlarında, rövanşist duygularla azınlık olarak içimizde yaşayan diğer din mensuplarının ibadethanelerine saldırması için Müslüman toplumu kışkırtmayı amaçlıyorlarsa, İslam Dininde mabetlerin dokunulmazlığı olduğunu da bilmiyorlar demektir. Çünkü İslam Dininde havra, sinagog, manastır, kilise veya camii olsun farketmeksizin ibadethanelerin dokunulmazlığı vardır.
İslam Tarihi boyunca savaşlarda bile Müslümanlar diğer dinlerin ibadethanelerine karşı herhangi bir saldırıda bulunmamışlardır. Din adamlarına ve mabetlere sığınanlara dokunmamışlardır. Mabetlere sığınanlara dokunmama uygulamasının ilk örneğini Peygamber Efendimiz (SAV), Mekke fethinde "Mescidi Haram'a sığınanlara dokunulmayacağını" ilan ederek gerçekleştirmiştir.
İslam Dininde mabet dokunulmazlığı ayetle sabittir. Hacc Suresi 40. Ayet: "Onlar, haksız yere, sırf, "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah'ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir." buyurur. İçerisinde Allah'a ibadet edilen yerler savaşta da olsa koruma altına alınmıştır.
Müslümanlar feth etmiş oldukları yerlerdeki ibadethanelere zarar vermemişler, yıkıp yakmamışlar, tahrip etmemişler, onları ya kendi din mensuplarının kullanımına bırakmışlar veya camiye çevirmek suretiyle hak dinin ibadethanesi haline getirmişlerdir. Anadolu topraklarında başta Ayasofya Camii Kebiri olmak üzere pek çok örneğini bulmak mümkündür.
Bu skandal hareketi/hakareti, "Camii değilmiş, otelin mescidiymiş", "özel alanmış" vb. küçümsemelerle örtmeye kalkmakta ayrı bir aymazlıktır. Söz konusu camii cümle kapısında "Dersaadet Cinayet Tevkifhanesi" yazan bir tarihi binanın bünyesinde bulunuyor. O bölüm veya kısım, Sultan Ahmet Cezaevi Camii/Hayyâtin-i Hassa (Saray/Padişah'ın Özel Terzileri) Camii olarak bilinen bir yer. Hadi pek kültürlü, çok çağdaş, şöhret budalası bilmiyordu. Fotoğrafları çekenler veya mekanın fotoğraf çekimi için kullanılmasına izin verenlerde mi bilmiyordu?
İslam dininde tüm yeryüzü mescid ve temizdir. Ancak bir yer mescid/camii olarak inşa edildikten sonra kutsiyet kazanarak bir anlamda dokunulmazlık zırhına bürünmüş olur. Kutsallık kazanan mekana girmenin bir adabı, erkanı vardır. O mekanda kutsalın kaynağının müsaade etmediği hal, hareket ve fiillerde bulunulmaz. İbadet için istenen asgari şartlar ibadet mekanı içinde istenir. Müstehcen bir vaziyette, kapatılması zorunlu olan avret mahallerini teşhir ederek İslam’ın mabetlerine girilmesi uygun değildir. Mabedin saygınlığına ve kutsiyetine hakarettir.
Yaşamış olduğumuz gündem, öyle gösteriyor ki, 2023'ün ilk altı aylık sürecinde bu tür provokatif hadiselere daha fazla şahit olacağız. Çünkü bu ülkeye/topluma kalkınma ve ilerleme yolunda hiçbir katkısı olmayanlar, gerginlikten, kutuplaşmadan, provokasyondan ve çatışmalardan nemalanıyorlar. Çatışma çıkarmanın ve kutuplaştırmanın en basit ve kestirme yolu da toplumun inancına veya manevi değerlerine hakaret veya saygısızlıktan geçiyor. Müslümanlar, zihni kodlarını temel kaynaktan koparmadığı, İslam kültüründen kopmadığı müddetçe bu zehirli, adi oltaya gelmeyecektir.