Z Kuşağı ‘Zoomerler’
Sakarya Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak görev yapan Abdullah Şenaslan, Paradoks Dergisi’nde Krizin Çocukları: Zoomer Kuşağı (Z Kuşağı) başlıklı makalesi yayınladı. Yüksek lisans tezinden ürettiği ‘Türkiye Siyasetinin Güncel Gençlik Politikaları’ isimli bir kitabı da bulunan genç akademisyenimizin varlığı tartışılan ancak etkisi tartışılamayan Z Kuşağına dair makalesi de kitabı da genç üzerine çalışan düşünen siyasetçi ve STK Liderlerinin başucunda olması gereken bir çalışma. Makaleye Z kuşağını tanımlayarak başlıyor.
X, Y, Z Kuşağı olarak yapılan kodlamaların sınırları çok belirgin olmasa da kuşaklar arası farklılıkları ve benzerlikleri az çok ifade ettiğini belirtmektedir. X kuşağı için radyo kuşağı, Y kuşağı için televizyon kuşağı, Z kuşağı için sosyal medya kuşağı tanımlamalarının yanlış bir tanımlama olmayacağını söylemektedir. Kuşakların homojen olmadığını ve zaman içinde değişime uğradığını da paranteze almaktadır.
Gençlere bakışın kadim çağlardan beri sorunlu olduğunu biliyoruz.
“Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar, yetişkinlere karşı saygısızlar, ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenlerini sinirlendiriyorlar...”
Bu sözleri 2300 yıl önce Aristo söylemiş. İfade edilenlerin hala geçerliliğini koruduğunu görmek, toplumların bidayetten beri gençlik sorunu yaşadığını göstermektedir.
Ya da gençler, kadim çağlardan beri yargısız infaza ve anlaşılamama problemi yaşamaktadır.
Kim bilir, Belki de sorun gençlerde değil, bizdedir.
Genç olarak tanımlı topluluğun özel bir formu olan Z Kuşağı ya da Zoomerler kabaca 1995 sonrası doğanlar olarak tanımlanıyor. 2025 yılında dünya nüfusunun yüzde 30’unu, iş gücünün ise yüzde 27’sini oluşturacağı tahmin ediliyor. 2020 TÜİK verilerine göre ise Türkiye nüfusunun yüzde 39’unu Zoomerler oluşturmaktadır.
Bu veriler, Z Kuşağı üzerine detaylı bilimsel çalışma yapılması gerektirdiğini, yok saymanın, anlamaya çalışmamanın büyük hata olacağını, böylesi kalabalık ve etkin bir kuşağı yok saymanın mümkün olmadığını söylemeye gerek yok sanırım.
Zoomerlerin kimlik bunalımına dikkat çeken yazar ‘sosyal medya ve internet çağı kuşağı olan bu gençlik, mesafe kavramını ortadan kaldırarak tek bir tuşla akranları ile iletişim kurabiliyor, birbirlerinin kültür ve sosyolojisinden etkileniyorlar.’ diyerek Matthew Goodwin’in yapmış olduğu çalışmaya atıfla Zoomerleri tarihin en liberal nesli olduğunu söylemektedir. Bunun yanında;
Zoomerler, diğer kuşaklardan farklı olarak maddi olmayan şeyler üretmekten daha çok haz almaktadırlar.
Zoomerlerin diğer kuşaklara göre daha eğitimli anne-babaya sahip bir kuşak olması da onları diğer kuşaklardan farklı kılmaktadır.
Ekonomiden çok kimliğe odaklanan, sosyal sınıf gibi geleneksel itici güçlerle daha az ilgilenen, daha radikal bireyci, sosyal adaletsizliklere öncülü kuşaklara göre daha tepkisel olan Zoomerler, radikal fikirlerini aktarabilmek için kullandıkları teknolojinin esiridirler.
Dijital teknoloji ile çok fazla iştigal etme gençler üzerindeki her kötülüğün sebebini dijitalleşmede aranmasına neden olmaktadır. Ama asıl sorun başka bir yerde;
Asırlardır aile üzerinden taşınan kültürel birikim, teknoloji çağında sekteye uğradı. Z kuşağı artık aile büyüklerinin değil, popüler Youtuber’ların anlattığı, öğrettiği hikayelerle büyüyor.
Bir süre sonra büyük ölçüde hayatın dizginlerini ellerine alacak olan nesil bu olacak.
Haliyle öyle ya da böyle herkes dünyanın şartlarının şekillendirdiği bu yeni nesli anlama, tanıma çabası içinde. Kimisi yeni müşteri kitlesini, kimisi yeni seçmen kitlesini kimisi ise halefini belirlemek için…
Hal böyle olunca radikal kültürel ve sosyal değişim senaristleri için Z kuşağı hedef kitledir.
Genç işsizliğini en trajik yaşayan iyi eğitim alan bu kuşak;
Çocukluk ile yetişkinlik arasında geçiş dönemi olarak tanımlanan gençlik döneminde, ayakları üzerinde durmakta zorlanmakta, 'yetişkin olamamakta ve kaygılı...
Bu kuşakla irtibat kurmak istiyorsak onlarla aynı dili konuşmayı başarmamız gerekiyor. Onlara parmak sallayarak, kafa tutarak davranışlarını düzeltmek mümkün değil.
Son derece konformist ve benmerkezci bir kuşak. Dünyayı kendi etrafında döndüğünü düşünüyorlar.
Zekiler, duygusal olarak da zekiler ama dayanıklılık ve doyum erteleme becerilerinin geliştirilmesine ihtiyaçları var. Psikolojik olgunlaşmayı, dayanışmayı öğretmek gerekiyor.
İnternet, sosyal medya, kahve, hazır gıda, dışarıda yemek ve bilgisayar oyunu gibi bağımlılıkları var. Aidiyetleri yok. Aileleri ve arkadaşlarıyla bağları çok zayıf, kalabalıkta kaybolmak istercesine hareket ediyorlar. Dünya vatandaşı olmayı hedefliyorlar. Dinlere ve ideolojilere karşı soğuklar. Ama hayvan, çevre ve insan haklarına karşı hassaslar. Dolayısıyla, geleneksel siyaset modellerini değiştirebilecek ve dünyanın karşı karşıya olduğu sorunlara çözüm üretecek devrimci bir iradeye evrilebileceği gibi apolitik bir ilgisizliğe de dönüşebilir.
Katılımcı bir politikayla bu gençleri sosyo-ekonomik ve sosyo-politik süreçlere dahil etmeliyiz.
Yeni nesli yalnızca tanımak değil, anlamak ve bu anlayış doğrultusunda yeni bir sosyolojik, politik bakış inşa etmek zorundayız.
Z kuşağı, kendisi hakkında kesin yargılara varmayı zorlaştıran bir grup dinamiğine sahip.
Yeni fikirler ve düşünceler geliştirerek kendilerini görünür kılmak istiyorlar. Yeni bir anlayış, yeni bir yaklaşım, yeni bir ruh, yeni bir “kültür hareketi”, yeni bir seferberlik başlatarak bu kuşağı anlamaya çalışmalıyız. Sonuç olarak;
Onları sadece dinlemeliyiz, konuşmadan dinlemeliyiz. Yargılamadan anlamaya çalışmalıyız. Gelecek onlarla…
Bu vesile Abdullah Şenaslan Hocamı tebrik ediyorum.
Gençlerimizi tekrar gündemimize aldırdığı için…