Koronayla fabrika ayarlarımıza dönüyoruz
Ülkemizde de vakalar görülmesinin ardından koronaya karşı hassasiyetimiz ve akabinde de önlemlerimiz arttı. En kısa sürede en az can kaybıyla bu virüsü atlatmamızı temenni etmekle birlikte asıl önemli olan gereken dersleri çıkarmaktır.
Virüsün ülkemizde bu kadar az yayılmasında Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere hükümetin kararlı tutumu etkili oldu. Virüsün sesinin uzaktan hoş geldiği günlerde uçuşlar iptal edilmesine, havalimanlarında uzun kuyruklar oluşmasına tepki gösterenler bile günün sonunda hükümete hakkını teslim etmek zorunda kaldı. Virüsten bugüne kadar az etkilenmemizden ve bundan sonrada diğer ülkelere göre daha az etkilenecek olmamızın en temel sebeplerinden birisi de bizim millet olarak temizliğe olan düşkünlüğümüzdür.
Şimdi bu konuda sayısız istatistik önümüze getiriliyor. Her ne kadar istatistik bilimine inanmayan, bu konuda Alex Ferguson ekolüne mensup biri olmama rağmen bu rakamlara meraktan bir baktım, sonuç elbette yanıltmadı. Tuvaletten sonra elini sabunla yıkama konusunda dünyanın en önde gelen ülkeleri arasında yer alıyoruz. Çin ise bu alanda son sıralarda yer alıyor. Avrupa ülkelerinin durumu da pek parlak değil. Müslüman ülkelerin temizliğe, özellikle tuvalet temizliğine önem vermesini anlayabilmek için illa istatistiklere ihtiyacımız yok ki. Biz kendimizi biliyoruz… Dünyada gelişmişliği değerlendirirken kullandıkları parametrelerden birisi de yıllık tuvalet kâğıdı tüketimi. Bu noktada başta ülkemiz olmak üzere birçok Müslüman devlet her zaman kendisini son sıralarda buluyor. Çünkü batıya taharet musluğunu anlatmak zor. Gerçi haberler doğruysa ABD’de tuvalet kâğıtları yağmalanınca taharet musluklu klozetlere talep artmış. Bir yerden öğrenmeye başlayacaklar…
Korona sayesinde insanlar ülkelerine, evlerine kapanmaya başlayınca fabrika ayarlarına dönmemiz de hızlandı. İnsanlar İtalya’daki gibi komşularını yeniden keşfediyorlar. Dünyanın ritmi olması gerektiği gibi yavaşlıyor. Teknoloji, küreselleşme, insanın yapamayacağı bir şey yok, Marsa koloni kuracağız gibi büyük laflar edenler bir virüsün insanlığı ne hale getirdiğine bakıp ibret almalı.
Elbette bir gün bu virüsünde çaresi bulunacak. O gün geldiğinde yapmamız gereken yaşadığımız günlerden ders çıkarmak olmalı falan diyeceğim de maalesef bu sözlerim fazla plastik bulunacak. Dini reddeden, ya da işine geldiği boyutta dini kendine göre kullanan insanlara bunları anlatmanın fazla bir anlamı yok ki. Avrupa’yı, batıyı, dünyanın geri kalanını falan geçtim ülkemizdeki ruhları batılı olanların bile anlamak istemedikleri bir şey bu. Bir kısmının derdi her türlü etkinlik iptal edilirken, maçlar seyircisiz oynanırken neden Cuma namazının yasaklanmadığı oluyor. Tabi ki bunun bir tık fazlası beş vakit namazında camide kılınmaması gerektiği. Meseleye sağlık açısından baktığımızda zaten Diyanet belli yaşın üzerindekiler ve hasta olanların Cuma namazına gitmemesi gerektiğini söylüyor. Diğer yandan bizim dinimizde her şeyin bir kuralı olduğu gibi camiye nasıl gidileceğinin, camiye gitmeden önce nasıl temizlik yapılacağının da kuralları açık seçik bellidir. Kısaca dinimizin emrettiği şekilde camiye gelen insandan zarar gelmez(!) Yolu camiye düşmeyen insanlarında kestiği ahkâmları da dinlemek zorunda değiliz.
Hükümet şu ana kadar korona konusunda iyi bir sınav veriyor. İşin ekonomik yanı da düşünülerek fırsatçılarla bu sefer bari kararlı bir mücadele verilmeli. Bari diyorum çünkü iyi niyetli yasaya, mevzuata uygun cezalarla bir yere varılamaz. Varılamadığı son iki yıldır yaşadığımız ekonomik sıkıntı da ortaya çıktı. Başta temel gıda ve ihtiyaç maddeleri olmak üzere her şeye zam yapıldı ama geri alınan bir zam duyamadık ya da yüksek ceza kesilen bir firma… Bu stokçularla, daha önce aldığı ürünlere zam yapmaya utanmayan ahlaksızlarla mücadele ancak canlarını yakacak cezalarla yapılabilir. Göstermelik cezalarla yine her zaman ki gibi yapanın yaptığı yanına kâr kalır.
Korona dünyada yaşayanların insanlığını, insanın çapının, gücünün sınırlarının yeniden farkına varılması için çok önemli bir vesile. İnsanlık bunu anlayacak mı elbette hayır. O yüzden biz işe kendimizden yola çıkalım. Üç ayları da buna bahane edip bir yerden başlayalım…