Kınamanın çâresizliği
Lânetlenmiş bir kavim, kınamadan etkilenir mi?
Lânetli kavim Siyonistlerin ve dahi Yahudilerin, soykırıma dönen katliamları, bütün dünyada en şiddetli şekilde kınanmaktadır. Başka?
Başka yok…
Gazeteler, ‘Durdurun bu katliamı’ manşeti ile gaz alıyor. Başka?
Başka yok?
Bir ülke için kınanmaktan daha büyük itibar kaybına sebep olan başka bir durum olmamalı, öyle değil mi?
Lânetli kavmin devleti görünümündeki terör örgütü olan İsrail için öyle değil. Bilakis, kınanma İsrail’in işine gelmektedir ve kınandıkça kıyıma, katliama ve soykırıma devam etmektedir.
Dünya neden bu kadar çaresiz?
İnsanlık niçin bu kadar etkisiz?
İyiler neden sessiz?
İnsan hakları denen heyula, neden Filistin’e hiç uğramaz.
Herkesin kuracağı bir cümle olsa da kimsenin yapmaya cesaret edeceği bir şeyin olmadığı dünyada, saltanat süren tek kavim, sanırım, Yahudiler.
Kendi topraklarında mülteci kampı olan dünyadaki tek ülke Filistin. Yapılan katliamlar şöyle dursun, bu bile, yaşanan garabeti anlatmaya yetmez mi? Filistin’in kendi topraklarındaki kendi insanı için mülteci kampının bulunması nedir ya hu?
Dünyanın ve insanlığın bu çaresizliği hayra alâmet değildir. İsrail’i kınamayı başına taç etmiş bu çâresizlik, bizim milletimiz de dahil hiçbir milletin azâde tutulacağı bir çâresizlik değildir.
Kınamakla sona ereceği düşünülen katliam, 75 yıldır devam etmektedir ve Filistin diye bir ülke artık kalmamıştır.
Kınamayı bile beceremeyen sözde ülkeler ise, ‘derin üzüntü’ içerisinde timsah gözyaşlarına çanaklık yaparak çakallığa devam etmektedir.
Ne yapılmalı?
Çok uzun zamandır söyleyegeldiğimi burada da ifade edeyim.
Yapılacak olan bellidir.
İsrail’i kınamaktan vazgeçilmelidir.
Birleşmiş Milletler denen kukla yapıdan ümit kesilmelidir.
Güya legal yollarla gereğini yapamayan Müslüman ülkeler, hakları olan illegal yolları devreye sokmalıdır.
Devlet gerilla savaşı yapmaz fakat Filistin diye bir devlet gücünün olmadığı artık bir gerçek ise Hamas ve Hizbullah, roket atmayı bırakmalıdır.
Hizbullah’ın roketleri, demir kubbe adıyla nam salmış İsrail hava savunma sisteminin itibarını artırmaktan başka bir işe yaramış değildir. Atılan bütün roketleri, havada imha eden (ben, tam kapasite çalışan böyle bir sistemin varlığına inanmıyorum) savunma sistemi, İsrail’i parlatmaktan ve yenilmez göstermekten öteye gitmiş değildir.
Sağlam bir iletişim yöntemi ile İran güdümünden çıktığını ve yaptıklarının arkasında başka saiklerin olmadığını ortaya koymak zorunda olan Hamas ve Hizbullah, gerilla savaşını başlatmalı; bizim Kurutuluş Savaşı’mızda ‘Ya istiklal ya ölüm’ şeklinde vücut bulmuş savunma değil saldırı ruhu, Hamas ve Hizbullah’ta ‘Ya istiklal ya şehadet’ ruhuna dönüşerek gerilla savaşına dönmelidir.
İsrail, gerilla ile savaşamaz. Vallahi de savaşamaz, billahi de savaşamaz. Yeter ki gerilla, hazırlıklı ve donanımlı olsun. Ve dahi şehadeti göze almış olsun.
İsrail’in şu yaptığı son katliamdan önce Hamas ve Hizbullah’ın yaptığı ilk ve en önemli iş, bir gerilla savaşının başladığı izlenimini vermesiydi fakat İsrail’in paçasını bozan bu harekâtın arkası gelmedi. Demek ki hazırlık yapılmamış ya da gerilla savaşına karar verilmemiş.
İsrail’in, Filistinlilerin evlerini yıkarak istila ettiği ve yeni evler yaparak yerleştirdiği, ‘sivil yerleşimci’ adıyla masumlaştırdığı ve dünyanın da buna çanak tuttuğu şu ortamda, o sivillerin hepsi istilacı ve hepsi de silahlıdır. Bundan emin olun.
Güya var olan Birleşmiş Milletler hukuku kapsamında Filistin için ne yapılabilir?
Bu hususta da şu yapılmalıdır:
Filistin toprakları içindeki Mescid-i Aksa’nın yönetimini elinde bulunduran Ürdün Krallığı, Türkiye’den güvenlik ve savunma için askeri yardım istemelidir. İslam İşbirliği Teşkilatı da bu kararı kendi meclisinde derhal onaylamalıdır. Mehmetçik, yüz yıl önce çekildiği Kudüs’e yeniden ayak basmalıdır.
Filistin Yönetimi de benzer bir tavır sergilemeli ve Mehmetçik’in Gazze’de bulunmasına imkân verecek bir düzenlemeyi meclisinden geçirmelidir.
Dünya Müslümanları şunu bilmelidir ki, Afganistan savaşı da Bosna Savaşı da bütünüyle legal yollardan yapılan yardımlarla kazanılmış değildir. Her iki cephede de savaşan vatan evlatları, bu milletin gönlünde ve ruhunda yaşamaktadır.
İran dediğimiz güya Müslüman ülke de artık İsrail’e karşı ‘Gereğini yaparız’ yalanlarından vazgeçmeli ve İsrail ile birlikte Müslümanları kıymaktan el çektirilmelidir.
Dilsiz şeytan İran’a söylenecek en haklı söz, ‘Güneşime mâni olma, başka ihsan istemem’ sözüdür.
Zor olanları yazdığımın farkındayım.
Cesâret ruhuyla bir gün sürecek ömrü, esâret içinde bin yıl sürecek ömre değişmeyen bir kutlu Milletten geldiğimin de farkındayım.
Minnetsiz yaşamayı bütün damarlarında ve tavırlarında hissettiren bir insan olmayı tercih ettiğimizi, dostlarımızın bildiğinden eminim.
Deliliğimin ve delice cümlelerimin sebebi bu olsa gerektir.
Rabbim, hepimize, Mehmetçik karşısında Siyonist İsrail’in gözü dönmüş teröristinin gözündeki korkuyu görecek günleri bilfiil yaşatsın, diye dua ediyorum.