Hasan Ukdem
Hasan Ukdem Kilitli defter ve kalbin anahtarı

Kilitli defter ve kalbin anahtarı

Benim gençliğimde akranlarımın içinde romantik olanlar ve özellikle genç kızlar umumiyetle kilitli bir deftere günlüklerini ya da sevdikleri şiirleri yazarlar, not ederlerdi. O defterler gerçek anlamda bir güzellik, masumiyet ve meraktı benim için. Bazı dükkanların tereklerinde onları gördüğüm zaman uzun uzun bakardım. Kiminin üzerinde çiçek, kimininkinde romantik bir çift ve çoğunlukla da kalp resimleri olurdu. O defterler kişiye özel bir dünyanın kapısı addedildiğinden olacak, sözünü ettiğim kilitlerle korunurdu. Küçücük anahtarları en gizli yerlerde saklanır, gözlerden ırak tutulurdu. O defterin satırlarına düşüveren tek isim sevgilinin ismi olur ve o hiç değişmezdi. Sonu izdivaçla biten gönül hikayelerinde, o defter de çeyiz sandığındaki yerini alır, aksi durumlarda ya yakılır ya da tavan arasında bir sandıkta tozlanır giderdi. 
 
O zamanın gençlerinin kalpleri de o defterler gibi bir sevgiliye açılır, bir sevgiliye teveccüh gösterir ve bir sevgiliyle yetinirdi. Aşk, tek kurşunluk bir silahtı adeta. Ya ilk seferde vurur, vurulursun ya da ömür boyu yaralı yaşarsın. Çiçekten çiçeğe konmak daha çok şimdiki zamanın adeti. Sevgiliyi gören aşığın kalbi titrerdi. Günümüzde olduğu gibi teni ürpermezdi. Akıl aradan çıkar, ten yok olur, heves erir giderdi arada. Aşk canlı bir varlık olur, iki gönlü birden mekân tutardı. Feridüddin Attar’ın tanımına göre, “Aşık, canından geçen ve sevdiğini görünce aklı gidendir. Her kim aşk ateşiyle yanmamışsa, onun şehvetinin ateşi sönmemiştir. Aşka erişmek istiyorsan şehvetini bırak. Aşk ile şehvet nasıl barışacak! Hiç su ile ateş karışabilir mi? Şehvetine tapan, aşk ile nasıl yar olabilir?” (Mantıku’t Tayr, s, 143) Evet aşk günlük, aylık, mevsimlik bir eylem değil, bir ömürlüktür. Sevgiliyi yazdığın defterin anahtarı kaybolsa ne yazar ki! Oradan ne çıkmak isteyen olur ne de çıkarmak isteyen. Çünkü aşk kendi madeniyle maluldür, şehvetle değil... Zamanı güzelleştiren, bereketlendiren ve geleceğe bağlayan aşk, varlığımızın masumiyeti ile korunursa hem ülkemizin hem bizim hem de bütün dünyanın beklediği nizama atılan en büyük adım olur. Maddenin ve tenin geçer akçe olduğu bu hayatın ıslahı, şehvetten aşka geçmekle mümkün olabilir ancak. 
 
İnsan dünyaya cool olmaya değil, kul olmaya gelmiştir. Günümüzde her ne kadar karıştırılıyor olsa da bu böyledir. Aşkı yaşarken de insan bu gerçeği göz önünde bulundurmalı, yaşadığı her günün hesabı olduğunu, yapıp ettiklerinin sorgusu olacağını unutmamalıdır. Şirazlı Sadi, Yusuf ile Züleyha’nın hikayesini şöyle anlatır: “Züleyha aşk şarabından sarhoş olunca o gün Yusuf’un eteğini eliyle tuttu. Şehvet ateşi onu öyle azdırmıştı ki Yusuf’a kurtlar gibi saldırmak istiyordu.  Züleyha’nın mermerden yapılmış sabah akşam yanından hiç ayırmadığı bir putu vardı. Ona tapıyor, işleyeceği suçu görmesini istemiyordu. Serpuşuyla putun yüzünü örttü. Yusuf ellerini yüzüne kapamış, bir köşede mahzun bir halde oturuyordu. Züleyha Yusuf’un eteğinden yakaladı, ayaklarına kapandı: “Benden niçin kaçıyorsun? Suratını asıp da şu güzel vakitlerimizi zehretme. Hey vefasız, serkeş adam! Kalbin çelik midir? İnadından vazgeçmezsen ben yanıp tutuşurum, sen de perişan olursun.” diyordu. Bunun üzerine iffet abidesi Yusuf gözlerinden yaşlar dökerek: “Sen taştan yontulmuş bir puttan utanırken, beni Yaradan’dan utanmaz mı sandın?” diye cevap verdi.” (Sadi Şirazi, Bostan, s, 311) 
 
Hiçbir yere sığmayan Allah, ancak kulunun kalbine sığacağını söylüyor. Kalplerimizi ibadethanelerimizi tuttuğumuz kadar temiz tutmalıyız ki oranın sahibi incinmesin. Elbette karşı cinsle münasebet kuracağız, seveceğiz, sevileceğiz; ancak bu şehvetle değil helal dairesi içinde, onurlu bir şekilde olmalı ki gelecek neslimiz temiz olsun ve hesap gününde bizi utandırmasın. Hayatı herkes gibi yaşamak istemek, herkesin yaptığını yapmak, herkesle gülüp eğlenmek, günün sonunda insanı yorar ve toplumsal bir vebalin altında kalmasına sebep olur. Ashab-ı Kehf’i o mağaraya getiren neydi? Toplumun günahına ortak olmamak değil mi? İşte bizler de kendi mağaralarımızı kendi içimizde açmalıyız. Özellikle kadın erkek ilişkisinde şehveti ekarte edip, kendi geleceğimizin harcını aşk ile kurmalıyız.  
 
Kalbin temizliği, aşkın sadakati, geleceğimizin yönünü tayin edecektir. Önümüzde görünen ilk durak ölümdür, sonrasında ise iki adres var, cennet ve cehennem. Kararı biz vereceğiz: Şehvet mi? Aşk mı? 
 
Sevgiyle kalın. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ukdem Arşivi