KABİNE VE ATILACAK ADIMLAR
Başbakan Davutoğlu tarafından kurulan 64. Hükümet genel manada toplum tarafından oldukça olumlu bir şekilde karşılandı. Gerek bakanların nitelikleri, gerekse hükümetin reformcu bir ajanda ile göreve geldiği yönündeki kanaatler herkes tarafından pozitif bir karşılık buldu. Görünen o ki, millet bu kadrodan çok şeyler bekliyor.
Reform öncelikli bir hükümet olacağını düşündüğümüz bu iktidarın önünde mutlaka büyük engeller var. Ülke içinde olduğu kadar dışında da birtakım tehditlerin bulunduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Terör en önemli meselemiz olmakla birlikte, bitme veya durgunlaşma dönemine girdiğini ifade etmemiz gerekiyor.
Ayrıca, geçtiğimiz gün durduk yerde, istemediğimiz halde Rusya ile ters düştük. Diğer komşularımızda benzer olaylar her an tezahür edebilir. Evet, istemedik bu neticeyi. Ama yapacağımız hiçbir şey yok. Olacaksa, olacak.
Türkiye Rusya’ya bir şekilde ‘one minute’ dedi. Rusya’nın akıl almaz yaklaşımı ve düşmanca tutumu karşılığını buldu. Hem de anında.
Böyle bir hükümet ve bu denli yüksek yoğunluklu reform bakış açısına dayanan yaklaşım bundan sonraki dönemde toplumun derinliklerinde mutlaka karşılık bulacak. İstihdamın artırılması ve belli bir süredir gündemimizi kaplayan 2023 Vizyonu türünden uzun dönemli etkileri olacak adımların atılması gündeme alındı.
Orta sınıfı, üreticiliği, iş dünyasını ve reel ekonomiyi tekrar harekete geçirecek ve ikili hanelere yaklaşacak büyüme rakamları hedef olarak konuldu. Ülkemiz yeniden bir silkinme dönemine giriyor. Vites büyütüyor. Hedef yükseltiyor. Herkes ümitvar.
Seçim döneminde topluma duyurulan adımların ve seçim vaatlerinin teker teker realize edilmesi büyük bir öncelik. 7 Haziran’da dillendirilen ‘Onlar konuşur…’ söylemine hayatiyet kazandırmanın yegâne yolu önümüzdeki dönemde daha büyük düşünmektir.
Önümüzdeki 3.5 yıllık dönemde ülkemizde bir seçim olmayacak. Gönül isterdi ki, Anayasayı değiştirecek reformcu bir çoğunluk oluşsaydı. O olmadı ama en azından TBMM eliyle ve kanun yoluyla atılacak çok değerli adımlar var. Küçük, büyük demeden bunlara yoğunlaşmak lazım.
AB adına yürütülen 2003 – 2009 arasındaki reformların yeniden ivme kazanması gündemde. O dönemde başkaları istediği için yaptığımız şeyler bundan sonraki dönemde ‘Ankara kriterleri’ adı altında yürütülecek.
Bunu önemsemek gerekiyor. Zira anayasa çalışmalarında gündeme gelecek şeyler küçük adımlar şeklinde hayat hakkı bulacak. Bunlar birkaç yıl sonra çok ciddi bir yekûn teşkil edecek.
Mesela, seçim döneminde medya organlarına uygulanan sansür-vari yayın durdurma ve ceza verme Türkiye’ye yakışmıyor. Düşünce özgürlüğü kapsamında ve basın hürriyeti içinde değerlendirilmesi gereken şeylerin hala mesele yapılmasını anlamak mümkün değil.
Toplumun desteği devam ettiği müddetçe hükümet çalışmalarını yürütecek. Toplum olarak bu süreçte yapmamız lazım gelen şey atılan olumlu adımları alkışlamak, yanlış olduğunu düşündüğümüz adımları da eleştirmek. Canlı bir toplum olmamız gerekiyor. Pasif olmamız hem hükümete hem de topluma zarar verir.
Yeni dönemde, sivil toplum belki ön planda olacak, ama tek tek bireyler de öne çıkmalı ve görüşlerini açıkça beyan etmelidir.