İstiklâl Marşı’nın Kabulü
Malumunuz olduğu üzere,12 Mart İstiklâl Marşı’nın kabul yıldönümü. Milli şâir Mehmet Akif Ersoy, milletin geleceğinden ve vatanın bağımsızlığından ümit kesildiği o elem dolu günlerde İstiklâl Marşı’nı kaleme aldı. Geçen yıl bir asrı deviren İstiklâl Marşı nasıl yazıldı ne kadar bilgi sahibiyiz?
İlkokul sıralarında daha küçücük çocukken hevesle on kıtasını ezberlediğimiz, pazartesi günleri ders başında cuma günleri derslerin bitiminde coşkuyla okunan marşımız nasıl bir ortamda hangi şartlar altında yazıldı acaba? Gelin tam yüz bir yıl öncesine gidelim. Kısa bir, zamanda yolculukla neler yaşanmış hep birlikte tanık olalım.
Genel Kurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet İnönü, Milli Eğitim Bakanı Dr. Rıza Nur’a başvurarak “Milli heyecanı koruyacak, milli azim ve imanı manen besleyerek zinde tutacak Merseyyez örneğinde bir milli marş” yazılmasını teklif eder. Merseyyez, 1792 Fransız ihtilalinin ardından Fransız milletinin milli marşı kabul edilmiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı, şâirlerimize müracaat ederek bir milli marş yarışması düzenler. (7 Kasım 1920) Teşvik amacıyla 500 lira değerinde ödül konur. Süre dolduğunda bakanlığa 724 marş gelmiş bunlar içinden altısı seçilerek meclis matbaasında basılmıştır. Tüm bunlara rağmen yeni Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Mecliste Hasan Basri’yi gördüğünde yedi yüzden fazla marş geldiğini bunların hiç birini beğenmediğini, Mehmet Akif’i bu işe ikna etmesini rica eder.
Mehmet Akif’in yakın arkadaşı Hasan Basri, onu şiir yazmaya ikna edeceğini fakat müsabaka şeklini ve ikramiyeyi kabul etmediğini bu soruna çözüm bulursa onu ikna edeceğinin sözünü verir. Bakan Mehmet Akif’e resmi yazı yazarak, isteğini kabul ettiklerini yeter ki o şiiri vücuda getirmesini kibarca rica eder.
Bir gün Hasan Basri mecliste Akif’in yanında oturmaktadır. Hasan Basri ciddi ve düşünceli tavırla çantasından kağıt çıkarıp masanın üzerine kapanır. Akif büyük bir merakla neye düşündüğünü sorunca işim var mani olma diye tersler arkadaşı. “Mâni olacaksam yanından kalkayım” der üstad. “Hayır, hiç olmazsa ilhamından ruhuma bir şey sıçrar. İstiklâl şiiri yazmak bize düştü gelen şiirlerin hiç biri beğenilmemiş” deyince Akif duruma üzülür. Basri bundan sonra taşı gediğine koyar: “Üstad, bu marşı biz yazacağız” “Yazalım amma şartlar ne olacak?” “ Şart falan yok. Siz yazacaksınız diye Bakan bey şartları kaldırdı.” “ İkramiye ne olacak peki?” “ Onu da bir hayır kurumuna veririz, olur biter. Ben Hamdullah Beyle görüştüm. Mutabık kaldık. Hatta sizin adınıza söz bile verdim.” Akif, söz mü verdin diye ısrarla sorar. Çünkü o, adam olmayı özünde durma seviyesi ile ölçer. Her seferinde kesin evet cevabını alınca ikna olan Akif, Hasan Basri’den kalemi kağıdı alır ve meclisin olanca gürültüsüne rağmen hayal âlemine dalarak işe başlar.
Ankara’da Taceddin Dergahı’nda şiiri tamamlar ve Kahraman Ordumuza ithaf eder. Kendi çıkardığı edebiyat dergisi Sebilürreşad’ın 17 Şubat 1921 tarihli sayısında, Hakimiyeti Milliye gazetesinin ilk sayfalarında yayınlanır.
Gazetede de yayınlanınca her kesimin marştan haberi olur. Hamdullah Suphi Bey şiiri beğenir. Mustafa Kemal başkanlığında toplanan mecliste ilk defa 1 Mart 1921’de okunur.
Eşref Edip’in Akif’in son günlerinden aktardığı hatırası marşın mahiyetini çok daha içten aktarmaktadır: Akif, ciğerleri şişmiş, vücudu bir külçe kemik halinde Beyoğlu’nda Mısır apartmanının loş ve sakin odasında yatmaktadır. Arkadaşları ziyaretine gelmiş, söz milli mücadele günlerine, İstiklâl Marşı’na geçmiştir. Gözleri parlayan üstad hasta bakıcının yardımı ile doğrularak: “ İstiklâl Marşı... O günler ne samimi ne heyecanlı günlerdi. O şiir milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. O şiir bir daha yazılamaz. Onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam. O şiiri bir daha yazmak için o günleri görmek, yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O şiir milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur” der.
İlk mecliste hiçbir konuşma, hiçbir hareket İstiklâl Marşı kadar alkışlanmamıştır. Muhalifi, muvafığı, farklı kanaat sahipleri ile meclisi bu kadar birleştiren bir başka milli mutabakat metni de bulunmamaktadır. Bu yüzden Akif, İstiklâl Marşı’nı milletin malı olarak görmüş ve hayatta iken, şiirlerinin bulunduğu Safahat adlı eserine İstikiâl Marşı’nı dahil etmemiştir.