Vesile 12 Mart
12 Mart İstiklal Marşının Kabul günü… Üzerinden bir asır geçti. Bağımsızlık sembolümüz olarak göğsümüzü gere gere, korkmadan, cesaretle marşımızı hâlâ okuyabiliyorsak bağımsız ve özgür bir ülkede yaşıyoruz demektir. Çağ ister modern ister post modern olsun “bağımsızlık” idealin ve mücadelen yoksa, elinden kayar gider tutamazsın.
İstiklal Marşı; Kahraman Ordumuza” ithaf ile başlıyor. Keskin, net ve kararlı bir duruşun söze bürünmüş hali. Marş bu haliyle milletin bağımsızlık üzerine ittifak ettiği mutabakat metni. Marşın yazıldığı dönemi ve içinde bulunulan meşakkatli durumu vatansever bir şair hassasiyeti ile kavrayan, bilen ve dertlenen bir eylem adamı. Ortaya çıkan ifade ve söz, sadece bir şiir olmadığını daha okunduğu ilk gün göstermişti.
Bir asır önce, bir millet, var olma kararlığı göstererek bedeni ve ruhuyla bir hat çizmişti. Çizdiği bu hatla vatanı “vatan” olarak tutabilmek ve ebediyen “vatan” kılabilmek için bulunduğu her metrekareyi şehit olmayı bile isteye savunmuştu. İstiklal Marşı, şehit kanıyla çizilmiş sınırların söze dökülmüş hali olarak cesamet ve hayatiyet kazanmış oldu.
Milletin ortak değeri olan, duyduğumuzda tüyleri diken diken eden, bıkmadan okunan ve gururla söylenen bir marşa sahip olmak bağımsız oluşun, özgürlüğün, var ve diri oluşun en önemli göstergesidir.
Bunca yıl geçtikten sonra bu topraklarda “millet” olarak kalabilmenin nasıl elzem ve ihtiyaç olduğunu yine ve yeniden anlamış olmalıyız. Görülüyor ki dünya üzerinde ne savaşlar bitecek ne düşmanlıklar. Gelişen ve değişen dünyada silahlar, savaş teknikleri, teknolojik ve biyolojik silahlar gelişip değişse de çıkar çatışmaları, güç ve söz kavgaları değişmedi, değişmeyecek.
Tarih, bir ders olarak okutuluyor eğitim kurumlarında. Kaç imparatorluk yıkıldı, kaç devlet yok olup gitti, kaç millet helak oldu… O tarihinin bir parçası olarak bizzat görüyoruz yıkılan, kurulan devletleri. Güya “çağdaş ve modern” bir dünya inşa ediyor insanlık. Öyle olmadığını hemen her yüzyılda tekrar test ediyor dünya.
Coğrafyamız gösterdi ki; mücadele bitmeyecek, birileri rahat durmayacak, “hümanizm” pankartlarda kalacak. Kimi hayaller, kimi desise ve oyunlar eksik olmayacak. Avrupa’nın ucunda “olmaz” denen bir savaş acımasızca devam ediyor. Kurulan düzenlerin, arzulanan sistemin, gizli emellerin, düşmanlıkların bitmeyeceği bir kez daha anlaşıldı. Dünden daha fazla dikkatli ve uyanık olmak zorundayız.
İstiklal Marşının sadece bir şiir olmadığını millet olarak idrak etmek durumundayız. Bu topraklar üzerinde, bu coğrafyada uğruna İstiklal Marşı yazılmış bir milletin mensupları geride kalan yüz yılın hesabını ve ederini herhangi bir kişisel çıkar gözetmeden “amasız” değerlendirmek zorunda.
Vatan evlatları birbirine düşmeden ve milli marş terkibindeki “milli” kavramını bir başka hesaba dahil etmeden bu marşa sahip çıkmalı ki yeniden bir marş yazma ihtimali hiçbir zaman akla gelmesin.