İkinci tur seçim zaferi perçinledi
2017 yılında yapılan anayasa değişikliği ile hükümet sistemimize önemli bir dinamizm getirildi. Etkin bir cumhurbaşkanı, hızlı ve aktif bir kabine ile desteklenmekte ve ülkenin sorunlarına çözüm üretme kapasitesi geliştirilmek istenmektedir.
14 – 28 Mayıs seçimleri hükümeti sisteminin toplum tarafından kabullenilmiş olduğunu kanıtladı. Seçime katılım oranının oldukça yüksek olması, seçmenin kararlı tutumu ve oylarıyla vermiş oldukları ince ayar bilinçli bir kitlenin bulunduğunu gösterdi.
Birinci turda TBMM’yi, ikinci turda ise cumhurbaşkanını seçerek güçlü bir mesaj vermiş oldu.
İkinci turu yadırgayanlar olmuş, keşke her şey birinci turda bitmiş olsaydı diyenler bulunmuştu.
Böyle olmadı.
Olmaması birkaç bakımdan hayır getirdi.
Birincisi birinci turda iş bitmiş olsaydı dar bir marjinle, yani küçük bir çoğunlukla seçim tamamlanmış olacaktı.
Bu da aşırı derecede huzursuzlanan, sabırsızlanan ve saldırganlaşan muhalif çevreleri iyice ateşleyecek, yok efendim şurada yolsuzluk oldu, vay efendim burada adaletsizlik gerçekleşti mazeretiyle başarısızlıklarına kılıf bulma derdine kapılacaklardı.
İkincisi, iki seçim arasındaki 15 günlük geçiş dönemi, aynı zamanda hazmetme dönemi olarak da değerlendirildi.
İktidar ve muhalefet durumu hazmetti. Sonuçları saygıyla karşılaması gerektiğini öğrendi.
Sonuçta demokrasilerde seçmen son sözü söyler, nihai kararı verir.
Üçüncüsü muhalefetin homojen olmadığı ortaya çıktı; iş birliği ve seçim sürecinin sonuçlarını da benimsemiş oldu.
Dördüncüsü Cumhur ittifakı ve cumhurbaşkanı seçimin zorla kazanılması gereken bir şey olduğunu, hiçbir şeyin kolay, hele de seçmenin çantada keklik olmadığını biz kez daha tecrübe etti.
Hülasa, sonuçlar taraflarca kabullenildi.
Uzunca süredir dile getirdiğimiz, er meydanının tüm şatafatı ve zorluğu herkes tarafından görülmüş oldu.
Küsurata hükmeden, küçük partiler de boylarının ölçüsünü almış oldular.
Şimdi muhasebe zamanı…
Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyükşehirlerde tekrar iktidarı ele geçirmek isteyen Ak Parti meseleyi tüm çıplaklığıyla ele almalı, çıkarması gereken dersleri çıkarmalı, çok derin bir analiz yapmalıdır.
Gençleri, kaybedilen kesimleri, küsen seçmeni nasıl kazanabileceğinin bilimsel ve pratik hesaplarını yapmalıdır.
Elde yeterince veri mevcut…
İl - il, mahalle – mahalle, sokak – sokak seçmen analizi yapılabilecek bilgi var.
Yerel seçimlere kadar mevcut bulunan bu 10 aylık dönemi iyi değerlendirirse, sadece önümüzdeki beş yılı değil, 50 yılı bile garantiler.
Bizden ya da değil diye bir ayrıma girmeden bu analizi başarırsa artık parti tutulamaz.
Ama, hele şu seçimi atlatalım, önümüzdeki aylarda yapılması gereken Genel Kurul’u halledelim kolaycılığına kapılırlarsa başka bir şey yapamazlar.
Bu tür durumlar için benim bir ölçüm var:
1979 – 1990 yılları arasında İngiltere başbakanlığını yapan, demir leydi lakaplı Margaret Thatcher Başbakanlık Yıllarım (Downing Street Years) adlı hatıra kitabında şöyle der:
“İktidara gelince yapacağım önemli şeyler için sadece 100 günüm olduğunu biliyordum. Ya, bu süre zarfında ne yapacaksam, yapacak ya da hiçbir şey yapamayacaktım. Ben de ne yapacaksam bu süreye sıkıştırdım. Biliyordum ki ilk 100 günden sonra radikal bir şey yapılamaz, esaslı politikalara karar verilemez.”
28 Mayıs gününden itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 100 gününü saymaya başladık.
İlk sinyaller gayet güzel.
Dileriz bu ‘devrim ruhu’ her alana yayılarak devam eder…