Hasan Ukdem
Hasan Ukdem Hep hüzün

Hep hüzün

Bazen küser ilhamlar

Huysuzlanan bir at gibi

Ayakları yeri döver duyguların

Kimi zaman aşırı sıcaktan

Kimi zaman aniden bozan havadan

Şikâyet eder içerimde bir sıkıntı

İster şair kaprisi deyin

İster boş bir takıntı

Bazen hiçbir şey zevk vermez olur

Kuş sesleri, yağmur kokusu

Beyhude açmıştır çiçekler

Boşunadır denizlerin ışıltısı

Kitaplar avutmaz insanın gönlünü

Tolstoy susar, Balzac boynunu büker

Göğe bakmak bile gelmez içimden

Bütün ağaçlarım yaprak döker

Bazen çıldırır denizler

Köpük köpük karaya vurur umutlar

Güz güneşi gibi solgunlaşır hisler

İçimde bir insan üşür

Sarıp sarmalayamam

Onunla birlikte ben de üşürüm

O dörtnala yol alırken yüreğimde

Ben bir ağaca, bir kayalığa dönüşürüm

Bazen bir şiirin başında kalırım

Bir kuyuya düşmüş gibi

Yusufça dualara muhtaç hissederim

Kimsesizlerin kimsesine açarım ellerimi

Af isterim günahlarıma

İki gözüm iki çeşme ağlarım

Onun verdiği sabır olmasa

Günü güne bilmem nasıl bağlarım?

İnsanın dünyaya bakan yüzü hüzünlüdür çoğu zaman. Oysa tersi gibi düşünülür. Dünya, bir eğlence yeri gibi algılanır pek çoklarınca. O eğlence bitince açığa çıkar hüzün çoğu çoğu. Zira insan doyumsuzdur. Hiçbir haz, hiçbir oyun, hiçbir serüven doyuramaz bizleri. O yüzdendir ki gün ışığı, ay gölgesi ya da ağaç meyvesi bir süre sonra yaldızlarını döküyor, eskiyor ve tılsımını yitiriyor. Bu dünyanın hiçbir şeyi yetmiyor bize.

İnsan kalbi, mecazı da hakikati de hissediyor aslında. O yüzden geçici olanla oyalanmanın sisi çöküyor içimize. Yetmiyor yaşadığı şeyler. Hesaplayarak, kurgulayarak ya da planlayarak yaşamak insana göre değil sanki. Her hesap zamanın bereketini kaçırıyor, olayların sürprizini bozuyor ve günün sonunda ne olacağını bilmenin yeknesaklığı yoruyor. Oysa biz insanlar şaşırmak isteriz. Bizi hayretimiz diri tutar gönül ülkemizde.

Her şeyin yerli yerinde olduğu bir hayat insana göre değildir. Oysa günümüzde yaşadığımız hayat bizim ömrümüzü belli hatların içine alıp hapsediyor. Çocukluğumuz kısaltılıp okulla zapturapt altına alınıyoruz ilkin. Sonra uzunca bir eğitim hayatımız oluyor. Askerlik ve işe başlangıç derken ömrün neredeyse yarısı bitmiş oluyor. Evlilik gecikiyor, çocuk sahibi olmaya geç kalınıyor ve goncalığı yaşamadan solmaya yüz tutmuş güller gibi rengimiz kaçıyor, kokumuz azalıyor, hevesimiz tatmin edilemeden öylece duruyor içimizde. Ve bizler büyüyememiş çocuklar gibi dolaşıp duruyoruz yeryüzünde.

Çocukluğunu yaşayamayan çocuklar, evde annesinden, babasından uzak kalan çocuklar, asabi, hırçın çocuklar… Hedefine odaklanmış gençler, serseri mayın gibi gezinen gençler, iki arada bir derede kalmış gençler… Yaşlanmak istemeyen yaşlılar, evlatlarının gönlüne girememiş yaşlılar, yalnızlığa terk edilmiş yaşlılar… Hangi kategoride yer alırsa alsın bir cenderede sıkışıp kalmış insanlar…

Modern çağın verdiği görüntü hiç de iç açıcı değil. Çünkü başta belirttiğimiz gibi insanın dünyaya bakan yüzü hüzünlüdür. O yüzden insan kalbi inanmaya, güvenmeye ihtiyaç duyar. Peygamber bunun için gönderilmiş, Kur’an bunun için indirilmiştir. Bunun için çağırır ezan insanları günde beş vakit camilere. Gönlünü, ruhunu ihmal eden çağımız insanları olarak, yüzümüze hüznü reva görüp, bütün bu hakikatten kaçıyoruz adeta. Bu da bizim insanlığımızdan çalıyor, bizleri karikatürize ediyor. Büyüyemeyen çocuklar, gençliklerini yaşayamıyor ve genç kalmak için beyhude uğraşan yaşlılara dönüşüyor.

Buhranlarımız artıyor, psikolojimiz alt üst oluyor ve hayatın bütün değerlerini yanlış yorumluyoruz. Sevgi tarifimiz yanlış, aşk yorumumuz sakat, insani ilişkilerimiz defolu… Doğayla münasebetimiz, diğer canlılarla kurduğumuz ilişki hep abartılı, hep yapmacık… Ve hep hayatın doğasına aykırı… Bütün bu kaosun nedeni insanın iki türü olan kadınla erkeğin arasının açılmasından, cepheleşmesinden doğuyor. İnancı kuşanıp karşı cinsle olan bağımızı güçlendirmeliyiz artık.

Sevdalara hep açız

Doyalım gel beraber

Şu dünyada biz kaçız?

Sayalım gel beraber

Yüzün yürek besini

Senden aldım esini

Gönlümüzün sesini

Duyalım gel beraber

Karşıdan el ediyor

Ati umut güdüyor

Aşka davet ediyor

Uyalım gel beraber

Tehir edip solmayı

Düşünsek kam almayı

Bir kırmızı elmayı

Soyalım gel beraber

Vazgeç tüten dumandan

Sevgim olsun kumandan

Yalnız akan zamandan

Cayalım gel beraber

Unut gamlı dününü

Gün et gayrı gününü

Aşkımızın ününü

Yayalım gel beraber

Bir ev kurdum düşüne

Yalnızlığın işi ne?

Kapımızın dışına

Koyalım gel beraber

Bu yalnızlık çok günah

Bize doğsun her sabah

Mutluluğa bir nikah

Kıyalım gel beraber

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ukdem Arşivi