Hayvan katliâmı ve medeniyetimiz
Son günlerde hayvanlara karşı acımasızca, insafsızca ve vicdansızca yapılan eziyet ve kürekle kafalarına vurularak öldürme haber ve görüntüleri yine medyada dolaşmaktadır. Hele hele Konya’da bir barınakta, korunaklı bakılması gerekirken vicdansız bakıcı veya bakıcılar tarafından, köpeklerin başlarına kürekle vurularak öldürülmesini dinle, vicdanla ve izanla izah etmek mümkün değildir. Bir Müslümanın bunlara seyirci kalması düşünülemez.
Bu arada hayvan severler, Konya’daki bir bakıcı densizinin, hem de barınakta yaptığı bu caniliği bahane ederek Konya halkına ve Müslümanlara acımasızca saldırmalarını kabul edemeyiz. Halkın bu olayla ilgisi yoktur. Bu canice olayı genelleme yaparak dindarların üzerine atmaya çalışan fırsatçı ve istismarcı İslam karşıtları, ideolojilerine bu şekilde katkı vermeye çalışmasınlar ve idarecileri cumhuriyetin bânileri olan yakın tarihe baksınlar. Cumhuriyetin 9’uncu yılında öldürdüğü köpeğin kuyruğunu kesip getirene 25 kuruş verileceği ilan edilince (ki o gün için iyi bir para ve iyi bir fiyat) tam 5 bin köpek öldürülmüştü. 12 Ekim 1932 tarihli Akşam gazetesinde; “4 ayda 5000 köpek öldürülmüş” başlığı altında haber şöyle yer alır: “Dört aydan beri mücadeleye devam edildiği halde pek çok başı boş köpeklerin dolaştığı görülmektedir. Sıhhıye vekaleti/Sağlık Bakanlığı, mücadeleye ehemmiyetle devam olunması için yeni bir tamim/genelge daha göndermiştir. Bundan sonra kaymakamlıklar itlaf ettikleri köpekler için istatistikler tutacaklardır. Son dört ay zarfında şehirde 5 bin kadar köpek öldürülmüştür. İstanbul belediyesi öldürdükleri köpeklerin kuyruklarını getirenlere 25 kuruş vermektedir.”
Şimdi, sosyal medyada yaptıkları yorumlarla bu işin goygoyculuğunu yapanlar, dönüp geçmişlerine baktıklarında, bu konuda kendilerinin en son konuşması gerekenlerden olduklarını anlayacaklardır.
Ayrıca bu hayvan sever derneklerine; sahipsiz köpeklerin, çocuklara saldırıp yaralanma ve ölümlerine sebep olduklarında da, dut yemiş bülbüle dönmeyip o çocukların ve ailelerinin yanında yer alarak köpek sahiplerine avazları çıktığınca karşı koymalarının gereğini de hatırlatırız. Çünkü insan canı, hayvan canından daha saygıdeğerdir. Her şey insan için, insan Allah içindir.
Müslümanlar arasında bulunan cahil ve cani bazı kişilerin yaptıkları canavarlıkları, İslam’a ve genelleme yaparak tüm Müslüman camiaya mal edip saldırı fırsatına dönüştüren İslam karşıtları şunu da iyi bilsinler ki, Yüce dinimiz İslam'ın getirdiği değerler sistemi yalnız insana değil, Allah'ın tüm yarattıklarına karşı sevgi, şefkat ve merhamet göstermeyi emretmektedir. Şefkat ve merhameti Yüce Allah bizlere fıtrat olarak lütfetmiştir. İşte genlerimizde mevcut olan bu şefkat ve merhamet duygusu, hayatımızın her evresinde, gerek insanlara, gerekse diğer yaratılmışlara karşı yerine getirmemiz gereken insanî bir sorumluluğumuzdur.
Hayvanlar, Rabbimiz tarafından insanların emrine verilmiş birer emanettir. Emanetin gereği olarak korunup gözetilmesi, yaratılışlarına uygun en güzel şekilde muamele edilmesi gerekir. İslâm, hayvana eziyet vermeyi ve ona gücünün üstünde yük yüklemeyi, hayvan dövüşlerini, onların yüzlerine damga vurulmasını, organlarının kesilmesini, fıtrat harici kullanılmalarını ve sebepsiz yere keyfi olarak öldürülmelerini yasaklar.
Rasûlullah (sav), canlı bir hayvanı bağlayıp karşıdan atış yaparak işkence etmeyi ve onları hedef tahtası yapmayı şiddetle yasaklamıştır. (Buhârî, Zebâih, 25).
Rahmet Peygamberi (sav), hadislerinde; "Merhamet edene Rahman da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet ediniz ki gökteki de size merhamet etsin" (Ebu Davut, Edeb, 58) ve "Hayvanlar olmasaydı semadan yağmur inmezdi" (İbn-i Mace, Fiten, 22) diye buyurarak hiçbir günahı olmayan dilsiz bu canlıları, Allah'ın rahmet vesilesi olarak görmüştür.
Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Rasûlullah (sav) buyurdular ki: "Bir adam yolda, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine; 'Bu köpek de benim gibi susamış' dedi ve tekrar kuyuya indi, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti." (Buhârî, Mezâlim 23; Müslim, Selâm 153)
Abdullah b. Ömer (r.a) anlatıyor: "Rasûlullah (sav) buyurdular ki: "Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşeratından yemeye de salmamıştı." (Buhârî, Bed'ü'l-Halk 17; Müslim, Birr 151).
Aynı şekilde, hayvanların faydasız ve sebepsiz yere, keyfî bir şekilde öldürülmesini de yasakladılar ve bu konuda şöyle buyurdular:
“Kim bir serçeyi boş yere, sırf eğlence olsun diye öldürürse, kıyamet günü o serçe feryat ederek Allah’a şöyle seslenir: Ey Rabbim! Falan kişi beni gereksiz yere öldürdü, herhangi bir fayda için öldürmedi” (Nesâî, Dahâyâ, 42).
Bir gün Rasûlullah (sav), Ensâr’dan bir kişinin bahçesine uğramış, orada bir deve görmüştü. Deve, Peygamber Efendimizi görünce inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Rasûlullah (sav), devenin yanına gitti, kulaklarının arkasını şefkatle okşadı. Deve sakinleşti. Bunun üzerine Efendimiz (sav):
–Bu deve kimindir? diye sordu. Medineli bir delikanlı yaklaştı ve:
–Bu deve benimdir ey Allah’ın Rasûlü! dedi. Rasûlullah Efendimiz:
–Sana lütfettiği şu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun? O senin, kendisini aç bıraktığını ve çok yorduğunu bana şikâyet ediyor” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44/2549).
Sevâde bin Rebî (r.a), şu muhteşem incelik ve merhamet misalini nakleder:
“Rasûlullah’ın huzuruna çıkıp bir şeyler istedim. Bana birkaç tane deve verilmesini söyledi. Sonra da şu tavsiyede bulundu:
–Evine döndüğün zaman hane halkına söyle, hayvanlara iyi baksınlar, yemlerini güzelce versinler! Yine hane halkına, tırnaklarını kesmelerini emret ki hayvanları sağarken memelerini incitip yaralamasınlar!” (Ahmed, III/484; Heysemî, V/168, 259, VIII/196)
Peygamberimiz Mekke’nin fethi için on bin kişilik bir orduyla giderken, yolda yavrularının üzerine gerilmiş ve onları emzirmekte olan bir köpek gördü. Hemen ashabından Cuayl bin Sürâka’yı yanına çağırarak onu bu köpek ve yavrularının başına nöbetçi dikti. Anne köpeğin ve yavrularının İslâm ordusu tarafından ürkütülmemesi hususunda tembihte bulundu. (Vâkıdî, II, 804).
Yüce Allah, "Yeryüzünde yürüyen bütün hayvanlar ve kanatlarıyla uçan bütün kuşlar da ancak sizin gibi birer ümmettir..." (6Enam:38) buyurmak suretiyle hayvanları da bir ümmet kabul eder. Hz. Peygamber de, bir Müslüman'ın diktiği ağacın meyvesinden herhangi bir hayvanın yediği lokmaya sadaka değeri atfeder. (Buhari, Edeb, 27).
Allah ve Rasûlü’nün bu denli önem verdiği hayvanlar âlemine, emanet bilinciyle yaklaşan ecdadımız, tarih içerisinde, hayvan haklarına dair ayrı bir hukuk meydana getirmiştir. İslam medeniyetinin hâkim olduğu pek çok yerde hayvanların bakımı, hasta olanların tedavisi ve korunması için özel vakıflar kurulmuş, kuşların beslenmesi için cami duvarlarında kuş evleri yapılmıştır. Devlet, hayvanlara normalden fazla yük yüklenmesini fermanla yasaklanmıştır.
Yine yaşlı ve çalışmaktan âciz hayvanların serbestçe otlamaları için vakıf arazileri tahsis edilmiştir. Medeniyet tarihimizde, yaşlanmış, çalışamaz hâle gelmiş ve sahipleri tarafından terk edilmiş atlar için vakıflar vardır. Söz konusu hayvanlar ölünceye kadar oralarda otlarlardı. Yine kediler için kurulmuş vakıflar vardı. Oralarda sabah akşam kedilere yiyecek hazırlanırdı.
İşte bizler, hayvanlara acımasızca davranan bu neslimize, merhamet medeniyetinin mensupları olarak, başta insanlar olmak üzere tüm yaratılmışlara şefkat ve merhametle yaklaşmayı, yaratılanı yaratandan dolayı sevmemiz gerektiği bilincini vermeli ve bu değerlerimizi gelecek kuşaklara da aktarmalıyız.