Hangi çocukların, hangi haklarının günü?
Son otuz üç yıldır, Birleşmiş Milletler'in bünyesindeki UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) 20 Kasım günü güya Dünya Çocuk Hakları günü olarak kutlanmaktadır. Dünya üzerinde 150 milyon civarında yetim çocuğun, yine bir o kadar mülteci çocuğun olduğu bir dönemde, Dünya Çocuk Hakları gününü balo, resepsiyon, eğlence, parti vb. çeşitli etkinliklerle kutlamak nasıl bir tezattır, okuyucumun irfanına bırakıyorum.
Göstermelik iyi niyet elçilerinin, göstermelik konuşmalar yapıp, "görünüyorum, o halde varım!" felsefesi gereği pozlar verdiği kutlamalar, etkinliklerle hangi probleme çözüm üretiliyor. Dünya çocuklarını evsiz-barksız, anasız-babasız, vatansız bırakanların çocukların olmayan mutluluklarına ve geleceğine kadeh kaldırıldığı birtakım absürt kutlamalarla emperyalist batı dünyası günah çıkarttığını mı zannediyor?
Ülkelerinin doğal zenginlikleri sömürgeci emperyalistler tarafından sömürmüş, açlığa, yokluğa, yoksulluğa mahkum edilmiş, en tabii insan haklarından bile mahrum bırakılmış coğrafyaların mazlum ve mağdur çocuklarının hiçbir günü kutlu ve mutlu olmuyor.
2 temmuz 2020 yılında yazmış olduğum "Ümmetin Kayıp Çocukları Kime Emanet?" başlıklı yazımdan bu tarafa iki yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen, Avrupa'daki kayıp mülteci çocukların (özellikle Müslüman mülteci çocukların) sayısı maalesef artarak devam ediyor. Bu çocukların, eşcinsel ailelere evlatlık olarak verildiği, fuhuş mafyasına satıldığı, organ nakillerinde donör olarak, hatta bazı deneylerde kobay olarak kullanıldığı iddiaları zaman zaman Avrupa basınında da zayıf ve kısık seslerle de dile getiriliyor.
Savaşlar, kıtlık, açlık vb. gerekçeler nedeniyle ülkesinden çıkmak zorunda kalan ve daha iyi bir gelecek için batıya yönünü çevirmiş olan bu kayıp çocukların hakkını kim savunacak? Akdeniz'in sularında boğularak sahillere vuran çocukların hakkı yok mu? Onların günü de kutlu olacak mı? Budistler tarafından diri diri yakılan ya da zorla ailelerinden koparılıp kaçırılan ve farklı ülkelerde köle olarak satılan, fuhuşa zorlanan çocukların hakkı hiç UNİCEF'in gündemine giriyor mu? Yıllardır İslam dünyasının kanayan yarası olan Doğu Türkistan'daki Türk ve Müslüman çocukları komünist Çin hükümetinin zulümlerinden insanlık dışı muamelelerinden bu kutlamalar kurtarabilecek mi? Bu vahim tabloya, her gün, dünyanın dört bir coğrafyasından eklenen on binlerce çocuğun da günü kutlu olacak mı? Bu çocukların da yaşamaya hakkı var mı? Sağlıklı bir içme suyundan bile mahrum edilmiş, "sağlıklı beslenme" kavramı literatürlerinde dahi olmayan, açlıkla pençeleşen, babaları emperyalistlerce öldürülerek öksüz-yetim bırakılan çocuklarında bu günü kutlamaya hakkı olacak mı? Bu sorun sadece demeçler verilerek, lüks otellerin balo salonlarında kadehler kaldırılarak çözülecek bir problem değil!!!
Dünya insanlığı şefkat ve merhamet duygularını maalesef kaybetmiş durumda. Şefkat ve merhamet, insanı insan yapan en önemli iki haslet. Ancak vampirleşen, diğer insanların ölümüyle kendi hayatını refah içerisinde sürdüreceğine inanan, kapitalist, materyalist, emperyalist batı medeniyeti, içerisinde yaşadımız dünyayı çocuklar için özellikle kimsesiz yetim çocuklar için bir cehenneme çevirmiş durumda. Çocuklar ilk defa son yüzyılda veya hassaten son otuz yılda yetim kalmıyor. İnsanlık tarihi ile var olan bir mefhum, yetim çocuklar. Ancak dünya üzerindeki yetim, kimsesiz, mülteci çocukların sayısı belki de bu son yıllardaki kadar devasa rakamlara ulaşmamıştı ya da yetimler, insanlık dışı vahşice muamelelere son yüzyıldaki kadar muhatap olmamıştı.
Yetimler, Kur'an-ı Kerim'in inşaa ettiği İslam Medeniyetinin bakışıyla: "Allah'ın topluma emaneti olan, velayeti toplumun sorumluluğuna tevdi edilmiş çocuklardır". Maalesef yetimler, mülteci çocuklar, insanlık tarihi içerisindeki en elim, en vahşi ve en insanlık dışı muamelelere bu çağda maruz kalıyorlar. Yetimler Kur'an-ı Kerim'de yirmi iki ayeti kerimede konu edinilir. Bu ayeti kerimelerde yetimlere iyi davranılması, haklarının korunması, ikramda bulunulması, mallarına haksız yere el konulmaması, korunup kollanmaları, miras paylarının gözetilmesi, hatta onları kıracak üzecek sözlerden kaçınılması gerektiğine kadar toplumun kendisine emanet olan bu çocuklara nasıl davranması gerektiğinin hukuki ve ahlaki çerçevesi çizilmiştir. Diğer taraftan müşrikler ya da inkarcılar, yetimi itip-kakmaları, ikram etmemeleri ve yetimin doyurulmasından rahatsızlık duymaları sebebiyle ile Kur'an-ı Kerim'de kınanmıştır. Öyle anlıyoruz ki isimler, mekanlar, asırlar değişse de müşriklerin, kafirlerin; yetim, kimsesiz, toplumdaki dezavantajlı çocuklara bakışı, onları istismarı ve yetim çocuklara karşı sahip olmuş oldukları istismar psikolojisi değişmiyor.
Kur'an-ı Kerim'in yetimlerle ilgili tavsiyelerini Peygamber Efendimiz (SAV)'de hadis-i şeriflerinde sık sık dile getirmiş ve: "Yetimi kollayıp gözetleyen kimse ile cennette yan yana olacağını" ifade etmiştir. İslam'ın yetimlere, düşkünlere, dezavantajlı çocuklara yaklaşımı, Asr-ı Saadette Medine döneminde devlet gelirlerinden, hazineden, ganimetlerden yetimlere pay ayrılarak, maaş ve ödenek bağlanmasıyla bir devlet politikası olarak uygulanmıştır.
Yetimleri himaye edip yetiştirmek, farz-ı kifâye olarak kademeli biçimde toplumun görevleri arasındadır. Sorumluluk, öncelikle mahremi olan yakın akrabalarınındır. Akrabasının olmaması durumunda ise veya sorumluluklarını yerine getirememeleri durumunda mükellefiyet diğer müslümanlara geçer. "Velisi olmayanların velisi devlettir" kuralına göre bu sorumluluk devlet tarafından veya devletin denetiminde koruyucu ailelerle ya da kurumlarla yerine getirilmesi gerekir. Devlette zaafiyet oluşması durumunda, anne ve babaları müslüman olsun olmasın yetimlerden o beldedeki müslümanlar sorumlu olur. Yetim çocukların terk edilmemesi ve kötü niyetli kişilerin eline bırakılmaması istenmiştir. Bu anlayıştan hareketle, Dâru'ş Şafaka, Daru'l Eytam vb. kurumlar imar edilerek diline, ırkına, rengine bakılmaksızın Osmanlı hakimiyetindeki ve himayesindeki tüm yetimler İslam Medeniyetinin şefkat ve merhametiyle kuşatılmıştır. Yetimlerin himayeleri, iaşeleri, ibateleri için vakıflar kurulmuştur.
Siyonist, emperyalist, materyalist batı medeniyeti insanlığı kan, gözyaşı ve kaosa boğmuştur. Dünya çocuklarının, anne-babasız, evsiz-barksız, vatansız, açlık, yoksulluk, sefalet ve cehalet içinde kalmamaları için ihtiyaç duyulan tek reçete İslam'ın şefkat ve merhamet medeniyetini yeniden hakim kılmaktır.