'Eylül'ler, Leyla'lar belki de daha niceleri
Ankara'da kaybolan Eylül, Ağrı'da kaybolan Leyla... Günler sonra bulunan cesetleri. Ne kadar kolay yazıyoruz değil mi 3 -4 yaşlarında minicik çocukların hatta bebeklerin cesedi demeyi. Alıştık demeye utandik ama alışmak istemiyoruz. Bir kayıp çocuk haberi ardından rahatça bulunsa bile ölmüştür o çocuk ya da büyük ihtimalle terör için kaçırılmıştır diye yorum yapılıveriyor. Eğer aklınıza kolayca bir çocuk için bu seçenekler geliyorsa bu vakalara alıştığımız içindir. Daha dehşet verici olan alışacak olay yaşayacak kadar ilkinde tepkisiz kaldığımız içindir.
Bir çocuk kaçırıldıysa...
Neden bir insan bir çocuğu kaçırır? Küçücük bir çocuktan ne ister? Öldürse bile eline ne geçer? Bunu yapan bir insanın ruh sağlığı normal midir? Ya da biz gerçekten bir insandan mı bahsediyoruz? İnsanlık vasıflarını yitirmiş nefes alıp veren canlı bir organizma işte. Hayvanlardaki sevgi, merhamet ve şefkatin olmadığı insansılar. İnsanlığa bile geçememiş insansılar. İnsanlar öğretmeli değil mi evrene kainata olanı olması gerekeni? ? Sevgiyi, merhameti, korumayı, adaleti... Hani adalet ve insanlık üzerine bitirdiğiniz cilt cilt kitaplar, aldığınız eğitimler, taşıdığınız unvanlar, çıkıp tartıştığınız insan hakları, yaptığınız eylemler, sosyal projeler? Neredeler? Neden hala tüm bu vakalar azalmak yerine çoğalıyor? Ve neden biz hala hayvanlardan öğreniyoruz birçok şeyi? Oturup bir düşünmeli bunu. Takkeyi öne koyup bir düşünmeli.
İç güdüleri ile davranan hayvanların, yıllardır eğitim alan insanları nasıl utandırdığı bir düşünülmeli artık
Herkes yaratıldığı şekilde hizmet ediyor kainata. Kimse, hiç bir canlı bunu bozmuyor da neden insan bu kadar aşağı davranıyor?
Şimdi akıllarda idamın gelip gelmeyeceği. Hukuk kurullarımızda yeterince caydırıcı değil ki bir şeylerin önünü alamıyoruz. Tabii bu sadece hukukun değil; sosyoloji, psikoloji ve hukukun el ele verip incelemesi gereken bir konu. İdam gelir mi gelmez mi bilmiyorum ama uzman bir psikoloğun yaptığı yoruma göre istismar, tecavüz gibi olaylar tamamen ruhsal bir bozukluk. Yani kişi o anda ne ölümü düşünüyor ne hapsi. Öyle olmasaydı, kişi müebbet ceza alacağını bile bile suç işlemezdi diye de ekliyor. Yani bu bir kişilik bozukluğu. Bu bir ruhsal hastalık. Tabi istismar, tecavüz gibi kelimelerle kibarlaştırılacak bir yanı da yok bunun. Tamamiyle vahşet. Tamamiyle facia. Kelimelerin ya da sıfatların karşılayabileceği bir durum ya da duygu değil. O anne babanın, o yavrunun halini, hissettiklerini düşündükçe insan çıldıracak gibi oluyor. Gece daha karanlıktan korkan tek başına uyumaya cesaret edemeyen yaşlardaki bir çocuk bunu nasıl kaldırabilir? Neler yaşamıştır? Ne hissetmiştir kim bilir !
DİLİYORUZ artık bu son olur. DİLİYORUZ artık öyle bir karar çıkar ki kimse buna teşebbüs dahi edemez. Çünkü artık bir benzerini dahi duyacak takatimiz yok.