Evlenme Ehliyeti ve Evliliğin Yasal Kriterleri
Basında yer alan altı yaşındaki bir kızımızın cinsel istismara uğradığı iddiası yargıya intikal etmiştir. Bu konuda yargı kararını verecektir. Eğer aslı varsa, bu tüyler ürperten dehşetli bir hadisedir. Bunu yapanlar kim olursa olsun en şiddetli bir şekilde cezalandırılmalıdır. “Suçun şahsiliği” ilkesinden hareketle, sadece suça ortak olanlar hakkında konuşulmalıdır. Buradan hareketle bu milletin kalkınması, ahlaki değerlerin yerleştirilmesi için özverili olarak çalışan, masum, temiz kişi ve kurumlar toptancılık yapılarak zan altında tutulmamalıdır. Bir de cemaat gibi yapılar şeffaf ve denetlenebilir olmalıdır. Çocuklarımız merdiven altı din eğitimi verdiğini iddia eden şeffaf ve denetlenebilir olmayan yapıların tasallutundan kurtarılmalıdır. Bu konuda yetki tamamen Diyanet İşleri Başkanlığımızın riyasetinde olmalıdır.
İslam’a göre evlenme ehliyeti, başkalarının izin ve onayına ihtiyaç olmadan evlenebilme ehliyeti demektir. Evlenme ehliyeti için evlilik çağına gelmiş erkek ve kızların Osmanlı aile kararnamelerinde de geçtiği gibi 18 yaşını bitirmeleri şarttır. Zaten günümüz şartlarında da bu uygulama esas alınmaktadır. İslam’a göre anne ve babalar, evlenme ehliyetine ve evlilik şartına haiz olmayan çocuklarını evlendiremezler. Varsa böyle bir durum, geçerli olan hukuk sistemi buna şiddetle itiraz etmeli ve şen’i olayı sonlandırılmalıdır. Bu işe bulaşanları da cezalandırmalıdır. Çünkü bu en ağır bir insanlık suçudur. Esasen reşit çağına gelmemiş adı üzerinde çocukların evlendirilmesini onaylayan veya hukukî çerçevesini çizen ayet ya da hadis bulunmamaktadır. Evliliğin hukukî ve ahlâkî çerçevesini çizen ayet ve hadislere bakıldığında onların yetişkin bireyleri hedef aldığı görülür. Buradan hareketle küçüklerin evlendirilmeleri İslam’ın genel amaçlarıyla asla uyumlu bir uygulama değildir. Maalesef dünyada küçüklerin evlendirilmesini meşru gören yaklaşımlar toplumların gelenek ve örfleriyle alakalı yanlış uygulamalardır. Konu dinî değil, toplumsal ve dolayısıyla da dönemsel bir karakter taşımaktadır. Zira evlenmenin esas hedefi, mutlu bir aile yuvası kurarak birlikte huzur içinde yaşamak ve nesli devam ettirmektir. Küçüklerin evlendirilmesi bunların hiçbirini gerçekleştirmeyeceği gibi birçok sorunu da ortaya çıkaracaktır.
Bir de nikâh konusu üzerinde durulmalıdır. İslâmi hükümlere göre nikâh, on sekiz yaşını bitirmiş evlenme ehliyetine sahip, evlenmelerinde dini ve yasal açıdan bir engel bulunmayan kadın ile erkeğin şâhitlerin huzurunda, birbirleriyle evlenmeleri konusunda karşılıklı rızâlarını ifâde etmelerinden ibaret bir akittir. Bununla birlikte evlenecek olanların gerekli şartları taşıyıp taşımadığının yasal açıdan iyi denetlenmesi gerekir. Çünkü nikâh ya da evlilik olayı, taraflar açısından çok önemli sonuçlar doğuran ciddî bir akittir. Ülkemizde dini nikâh yapılmadan önce resmi nikâhın yaptırılması kanuni bir zorunluluktur. Esasen resmi nikâh dinin öngördüğü koşullara göre akdedildiğinde bu nikâhtan sonra imam nikâhı veya başka adlar altında kıyılan nikâhlar, önceki nikâhın tekrarından başka bir anlam ifade etmez. Kaldı ki bugün nikâhı müftülerimiz kıymaktadır. Böylece ikili nikâh anlayışı da ortadan kalkmıştır. Nikâh kıyıldığında dinen evlilik hayatı başlar ve karı-koca arasında bir takım haklar tahakkuk eder. Günümüzde bu haklar, evlilik resmen tescil ettirilmeksizin korunamadığından, evlenecek kişilerin resmi nikâh kıyılmadan, dini nikâh kıydırmaları kanunen yasak olduğu gibi dinen de doğru değildir. Bu itibarla evlenmeye karar veren kişilerin öncelikle, kanunen yetkili olan merciye başvurarak nikâhlarını tescil ettirmeleri gerekir.