Musab Seyithan
Musab Seyithan Eşkıya Şehre Marketçi Kılığında İndi

Eşkıya Şehre Marketçi Kılığında İndi

            Geçtiğimiz günlerde “Bir ay içinde sıvı yağ bitecek” yalan haberi, halk arasında yayıldıktan sonra halk, uzun kuyruklar oluşturarak marketlere hücum etti. Bunun bir “Gıda Darbesi” olduğunu ifade eden İstanbul Ziraat Odaları Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Çelik şu açıklamayı yaptı: “Bu bir gıda operasyonu, gıda vurgunudur. Bu vurgun üzerinden bir algı oluşturarak köylümüzü, çiftçimizi sokağa çekmeye çalışıyorlar. Bunun sonunda da gıda darbesi yapmak istiyorlar. Geçmişte yaptıkları silahlı darbeyi bugün gıda darbesi olarak yapmayı planlıyorlar. 17-25 Aralıkta ve 15 Temmuzda yapamadıklarını, gıda darbesiyle yapmaya çalışıyorlar. Ülkemizde yağ sıkıntısı var diye milleti marketlere hücum ettiriyorlar. Ülkemizde sezon sonuna kadar herhangi bir hububat ve Ayçiçek yağı sıkıntısı yoktur.

            Daha sonra marketlerin “Bir ay içinde yağ bitecek” yalan haberini yaymasının hikmeti de anlaşıldı: “Rusya ve Ukrayna savaşının getirdiği sonuçlara karşı ülkeler önlemler almaya başladı. Savaş nedeniyle Ayçiçek yağı tedarikinde yaşanabilecek sorunlara karşı hükümet yeni kararlar aldı. Ayçiçek yağının ikamesi olarak kullanılabilecek kanola, aspir, mısır, soya ve palm yağı ithalatında gümrük vergisi sıfırlandı.”

            Gümrüğün sıfırlanması nedeniyle marketler ellerindeki stokları eritmek için halkın arasına, “Bir ay içinde Ayçiçek yağı bitecek ve sonrasında fiyatlar fırlayacak” haberini yayarak açgözlülüğünü, utanmazlığını ve haramzadeliğini göstermiştir.

            Eskiden haramiler yol kesip eşkıyalık yapardı. Şimdi o eşkıya şehre indi ve açgözlü esnaf olarak mal stoklayıp kul hakkını gasbeder oldu. Neyzen Tevfik’in diliyle:

            Ekmek herkese yetecekti aslında

Tarlaya karga dadandı, ambara fare

Fırına hırsız, memlekete harami.

Ahlaksız ve doyumsuz esnafın fiyatları durmadan fahiş bir şekilde yükseltişini ve gıdada KDV’nin, 7 puan düşürülmesine rağmen bunun fiyatlara yansımadığını gören vatandaş, “Devlet nerede?” sorusunu soruyor. Devlet de fırsatçı esnafa, “Fiyatları düşürün, biz gıda terörüne fırsat vermeyiz. Kandil’deki teröristlerin üzerine gittiğimiz gibi sizin de üzerinize geliriz” dese de açgözlü, utanmaz, hayâsız, fırsatçı, doyumsuz, obur, iman fukarası, kanaat yoksunu esnaf, kulağının üstüne yatıyor, duymazdan geliyor. Dürüst esnaf ve marketçiyi bu genellemenin dışında tutuyoruz.

Açgözlülük, şiddetli ve sonu gelmez istek ve arzulara yenik düşmektir. Kronik açlıktan mustarip doyumsuz tipler mala, mülke doymak bilmezler.  Açgözlüler, gözü doymaz, haris ve ikiyüzlüdürler. Hiç bir zaman elinde bulunanla yetinmemek, biraz daha fazla para kazanabilmek uğruna hayâsızca yaşamak, İlah’ı para olan bu kitle için vazgeçilmezdir. İnsanın yapısındaki bitmek tükenmek bilmeyen daha fazlasına sahip olma isteğinin sonu yoktur ve bu yolda kaybolan, kısır döngü içinde bulunan insancık sayısı da hiç de azımsanmayacak kadar çoktur. Bu duyguların etkisinde kalanlar hiçbir zaman rahat edemezler, mutlu olamazlar, yakınlarını kemirirler, kendi kendilerini içten içe yerler ve hem kendilerine hem de çevrelerine büyük zarar verirler.

Rasûlullah’ın bu konuda buyurduğu hadisler açgözlülüğün röntgenini çekiyor: "Bir koyun sürüsünün üzerine salıverilen iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, kişinin mal ve şeref hırsının dinine olan zararından daha ağır değildir." (Tirmizî, Zühd, 30). Hadis'te hırs kelimesinin kullanıldığını görüyoruz. Bu kelime burada tamah ve açgözlü anlamına gelmektedir.

"Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, bir üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun karnını (gönlünü) topraktan başka bir şey doldurmaz. Şu kadar ki, tevbe eden kişinin tevbesini Allah kabul eder." (Buhârî Tecridi Sarih Terc. XII/182, Hadis no: 2025; Tirmizi, Zühd,19; İbni Mâce, Zühd, 27).

Manevî kontrol ve disiplinden uzak bırakılan hırs/açgözlülük duygusu; sadece fertlerin dinî, ahlâkî ve psikolojik hayatlarına zarar vermekle kalmaz, sosyal hayatın düzenini bozar. Toplumda barış, kardeşlik, adalet, eşitlik, gibi yüce değerleri tahrip eder. Dayanışma ve paylaşım ruhunu öldürür.

İnsanlar iyi bir kanaat eğitiminden geçirilirlerse; o takdirde kanaatle kontrol altına alınan açgözlülük, kendilerine zarar vermeyeceği gibi, maddî ve manevî yönden gelişmelerine de olumlu yönden katkı sağlar. Zira kanaat, kişideki bu yersiz endişe ve korkuları ortadan kaldırır.

            Sevgili Peygamberimiz (sav) değişik hadisleriyle müminlere kanaatkâr olmalarını tavsiye etmiş, kanaatkârlığı iffet, tok gözlülük ve gönül zenginliği olarak tarif etmiş, asıl zenginliğin mal çokluğunda değil, gönül zenginliğinde olduğunu beyan buyurmuş, bu özelliğe sahip olan kişileri övmüş ve kanaatkârlığı, şükrün en ileri derecesi saymıştır. Gönlü zengin olmayanın, kasası ve kesesi dolu da olsa o açtır. Doymak bilmeyen o açlığı uğruna atmayacağı kazık, yapmayacağı hile yoktur.

            Şüphesiz kanaat; meşru ve helal ölçüler içerisinde daha verimli ve üretken çalışmayı sınırlandırmak, daha az çalışıp, az kazanmakla yetinmek demek değildir. Aksine, meşru ve helal ölçüler içerisinde çalışıp gayret gösterdikten sonra, elde edilecek sonuca razı olup onunla geçinmektir. Çünkü kanaat; ele geçen ile geçinmektir, yetinmek değil… Sevgili Peygamberimiz (sav) bu konuda şöyle buyurur: "Siz kendinizden aşağı olanlara bakınız; sizden yukarı olanlara bakmayınız. Çünkü böyle yapmak, Allah'ın üzerinizdeki nimetlerini küçümsememeniz için daha uygundur." (İbni Mâce, Zühd, 9).

            Bu Hadis de mevcut çalışma ve elde edilen kazançla yetinmek anlamında değil; bilakis, bütün gayretlere rağmen ulaşmayı düşündüğü hedefini yakalayamadığı takdirde, bunun kişi üzerinde maddeten ve manen yıkıcı etkisinin olmaması için kendinden daha aşağı durumda olanlara bakıp nasip ve kısmetine razı olması anlamındadır.

            Son söz olarak deriz ki; Şuayb Peygamberin kavmi olan Medyen ve Eyke halkı; alavere-dalavere ile ticarette hile yaparak halkı kandırmak suretiyle ticari ahlakı bozulmuş idi. Ticari ahlakı kokuşmuş olan bu halkı Allah helak etti. Eğer bugün Şuayb peygamberin kavmine taş çıkartan günümüz esnafını Allah topluca helak etmiyor, başına taş yağdırmıyorsa bunun sebebi, Peygamberimizin “Yarabbi! Benim ümmetime, geçmiş peygamberlerin ümmetlerine verdiğin toplu helakler verme” duasının kabul olmasıdır. (Bak:Müslim, Fiten 5, H.no:2890; Tirmizi, Fiten 14, H.no:2175).

            Bu dünyada Alicengiz oyunlarıyla işlerini yürütenler bilsinler ki, Allah mühlet verir ama ihmal etmez. Bu dünyada belasını vermezse, ahirette perçeminden fena yakalayacaktır. Bu da biline!!!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi